Uzun zaman önce çok, çok uzak bir stüdyoda George Lucas fantastik bilimkurgu dünyasını daha sonra uzun süre etkileyecek bir film yarattı. Çoğumuzun bildiği üzere bu yapım Star Wars yada Yıldız Savaşları serisinden başka bir şey değildi.

40 yıl sonra bile filmlerde gösterilen fikirler bugün bilim kurgu türünün yapı taşlarını oluşturmaktadır. Serinin son filmi olan “Güç Uyanıyor” ile hayranlar ışın kılıçları, uzay ötesi araçları, havada asılı sürülen araçları görmekten aşırı derecede mutlu olacaklardır.

Bu markanın ardındaki bilim ve teknoloji; köklerini fanteziden alsa da bunların uzun süregelen çekiciliği birçok bilim insanı ve mühendis için ilham verici olmuştur. Bu yazımızda Star Wars’ı bilim kurgudan gerçek bilime çevirebilecek birkaç önemli örneğe bakacağız.

1) Ötegezegenler

Star Wars konusunun göbeği, geniş gökadada ticaret yollarıyla bağlı ötegezegenlerin varlığından oluşur. Ama 1995’e kadar, ki bu süre ilk filmden neredeyse 20 yıl sonraya dek gelir, Güneş Sistemi ötesinde keşfedilecek ötegezenler hakkında kesinlikle bir şey bilmiyorduk.

Kepler 452b_

‘’Bana göre Star Wars hakkındaki en önemli şey insanların geleceğinin uzayda olması fikri’’ diyor Britanyalı bilim konuşmacısı Mark Brake. Geçen yıl “Star Wars’ın bilimi”diye şov yapan Mark Brake ekliyor, “Güneş sistemlerindeki ticaret ve emperyalist gelişmeyle ilgili olan şeyler ve biz bu güneş sistemlerini keşfediyoruz.’’

Şu ana kadar 2000’den fazla ötegezegen keşfedildi ve NASA’nın Kepler Teleskobu 2011 yılında iki yıldız etrafında dönen tıpkı Luke Skywalker’ın memleketi olan gezegen Tatooine’ye benzeyen ilk gezegeni keşfetti. Kepler 16-b olarak sınıflandırılan yaşamsal alanın olmadığı bir gaz devi. Ancak 2012 yılında teleskop, ikili yıldız sistemlerinde yaşama elverişli koşullara sahip alana çok yakın iki gezegen daha keşfetmek için kullanıldı.

Yaşama elverişli bölge, gezegen etrafında suyun sıvı halde akabileceği alan olarak isimlendiriliyor. 

2) Yıldızlar Arası Ulaşım

Filmlerde Han Solo’nun Millennium Falcon’u gibi uzay gemileri birbiriyle ışık yılları uzaklıktaki Güneş sistemleri arasında ulaşım yapabiliyor. Star Wars’a göre uzay ötesi itici sistemleri, gökadalar arasında yol alanları gölgesel boyut olan ve uzay ötesi olarak adlandırılan boyuta zıplatıyor ve gerçek uzayda kısayol sağlıyor.

“Filmler bunun hakkındaki detaylar hakkında belirsiz olsa da uzay ötesi fikri ve ışık hızından öte ulaşım gerçek bilimden temelini alıyor” diye ekliyor ışıktan hızlı ulaşım olasılıklarını araştıran Fizikçi Eric Davis.

Işıktan hızlı ulaşım mümkün olmasa da, Albert Einstein tarafından öne sürülen uzay-zamanın bükülebilirliği, uzayın şeklini bozarak iki nokta arasındaki mesafenin kısalabileceğini ileri sürüyor. Bunu yapmanın bir yolu büküm (warp) sürücüsü ile uzay gemisinin önündeki uzayı sıkıştırırken arkadasındaki uzayı genişletmektir. Diğer bir yol ise solucan deliği yada kendiliğinden bükülmüş olan ve uzak iki nokta arasında kısayol sağlayan alan yaratmaktır. Bu gibi bükülmeleri yaratabilen ve negatif enerji olarak bahsedilen şey olağanüstü materyal gerektirir. Davis devam ediyor, “Casimir etkisini kullanarak laboratuvarda gösterilen bir fenomen: Bu etki vakumda birbiriyle çok az aralıkla yerleştirilmiş iki paralel ayna arasındaki itme yada çekme kuvveti olarak ölçülebilir.”

star-trek-warp-587

Bu yılın başlarında NASA’nın Johnson Uzay Merkezi yerleşkesinde bulunan Eagle Works adlı laboratuvar göründüğü kadarıyla bu etkiyi açığa çıkararak vakumda bükülmeler yaratan, bir bükme sürücüsü yarattığını ileri sürdü. Ancak bilim kurgu sevenler için üzülerek söylemeliyiz ki, bu laboratuvarın yayımlanmayan buluşları şüpheyle karşılandı. Işıktan hızlı ulaşım optimistiği Davis ise bu buluşları acayip ve sorgulanabilir olarak nitelendiriyor.

“Bunlar şu an spekülatif konseptler olarak kalıyor çünkü daha ileriye dönük kuramsal çalışmalar altında yer alıyor ve bunları gerçekleştirebileceğimiz teknoloji henüz öngörülemiyor. Ulaşım sağlayan solucan deliklerini ve bükücü sürücülerini  ortaya çıkaracak teknolojiyi geliştirmek 50 ila 300 yıl sürebilir.

3) Speeder

Konseptsel olarak daha az sorun çıkaran Star Wars’da yer alan ulaşım şekli, gerçek olmaya çok daha yakın. Birçok firma filmlerde “speeder” olarak bilinen “havada asılı bir şekilde ulaşım sağlayan” araçları geliştirmeye çalışıyor.

Aero-X-hoverbike-officeplankton-01

Kaliforniya’da yer alan Aerofex isimli şirket, havada asılı duran ve motorsiklet gibi kullanılabilen diye tasvir edilen Aero-X aracını geliştirdi. Araç havadayken saatte 72 kilometreye kadar çıkabiliyor. Hız tutkunlarına gelince, Birleşik Krallık’ta bulunan Malloy Havacılık’ın hava motorsikleti aynı irtifada saatte 274 kilometre hıza ulaşmayı planlıyor.

Hem Aerofex’in hem de Malloy Havacılık’ın hava motorsikletleri benzin ile çalışıyor. Ancak çevre bilincine sahip Star Wars hayranları yakında fütüristik ulaşım araçlarına sahip olabilir. Macaristan’ın Milli Uygulamalı Bilim Enstitüsü Bay Zoltan Nonprofit Ltd. elektrikle çalışan trikopter Flike’ı geliştirdi. Umutlarınızı söndürmek gibi olmasın ama üç aracın da halen sıkı bir geliştirme aşamasında olduğunu hatırlatmakta fayda var.

4) Droid

Star Wars aleminin bir diğer sürekli var olan özelliği droidlerdir. Bunlar kişisel hizmetçiler, pilotlar, teknikerler ve hatta asker olabilen robotlardır. Bugünlerde otomasyonlu askeri dronlardan Google’un sürücüsüz araçlarına ve robotsal ameliyat asistanlarına varan birçok analoji var.

Bu yaz robotlar, Birleşik Devletler Savunma İleri Araştırma Proje Ajansı (DARPA)’nın zorlu robotik finallerinde yarıştı. İnsansı robotlar, araç sürme, kapı açma, basamak çıkmak ve vanayı kapatmak gibi karmaşık engelleri aştı.

nasa-robonaut
Uluslararası Uzay İstasyonu’nda kullanılan “Robonaut”…

Robotların çoğu yarışmada başarılı bir performans sergiledi ancak bu makineler yarı-otonomdu yani insan oparatörler robotları kontrol ediyordu. Dolaysıyla mekanik olarak bu robotlar, hantal Star Wars droidlerin yerini tutsa da; robotları onlar kadar zeki yapmaya hala vakit var diye ekliyor, Florida’daki İnsan ve Makine Algılama Enstitüsü takımının liderlerinden Jerry Pratt. Bu takımın yarışmalarda ikinci sırayı aldığını da eklemekte fayda var.

“Zor kısım yapay zekada’’ diyor Pratt. “Öyle bir noktaya geliyoruz ki sensörler insan görüşünden iyi olmasa da nerdeyse o kadar iyi. Ancak robotların neye baktılarını anlamak çok zor. Bir kahve fincanınına bakıp onun ne olduğunu ve içine sıvı koyduğun bir şey olduğunu anlamak. Bir insan tarafından el ile kodlanmadıkça hala bu noktada değiliz ve ne olması gerektiğini söylemek çok güç.

5) Işın Kılıçları

Star Wars teknolojisinin  en simgesel ancak inanılması en zor parçalarından biri ışın kılıçlarıdır. Işığı oluşturan fotonlar her zaman kütlesiz ve birbiriyle etkileşime girmeyen parçacıklar olarak düşünüldü. Bu yüzden efsanevi ikili karşılaşmalarda çarpışan ışınların olma olasılığı bir hayli düşük.

Ancak 2013 yılında, Harvard ve MIT’li araştırmacılar gösterdiler ki; bir foton çifti, aşırı soğutulmuş atom bulutunun içinden geçtiklerinde molekül olarak çıkıyorlar. Harvard Gazetesi’ne parçacıklar arasındaki etkileşim hakkında konuşan, fizik profesörü Mikhail Lukin, “Bunu ışın kılıçlarıyla karşılaştırmak hiç de uygunsuz düşmez.’’

Hepinize her firmanın, her kurumun, ya da herkesin Star Wars reklamlarına bir şekilde alet olmasından gına geldi biliyoruz ama, elimizden gelen birşey yok. Bu jetler de ışın kılıcına benziyormuş işte...

Davis, bu etkiyi gerçek hayatta yaratmanın bambaşka bir şey olduğunu söylüyor. “Işın kılıçları kurgusal ve hiçbir zaman geliştirilemeyecekler.’’ Karmaşık ve kriyojenik (düşük sıcaklık fiziği) ekipmanlar kullanılarak 0,6 metre hapsedilmiş kuantum gazını ışın kılıcının ucundan üretmek pratik değildir.

Işın bazlı silahlara gelince bütün bu çalışmalar kaybolmamış oluyor. Bilim insanları Star Wars’taki blaster silahlarına benzer silahlar geliştirmeye çok yakınlar. Hatta, Amerika Birleşik Devletleri Donanması havadaki dronları ve küçük botları etkisiz hale getirebilen gemi bazlı silahın yeteneklerini gösterdi. Bu yaz Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri ise donanmanın silahından beş kat daha güçlü, jet ve askeri araçlara sığabilecek lazer bazlı silahı denemeye başladı.

6) Çekici Işınlar

Işık ayrıca Star Wars’tan bir diğer ilginç teknolojiyi taklit etmeye yardım edebilir: Çekici ışınlar. Bu ışınlar, görünmeyen ve objeleri kapan, hapseden ve hareket ettiren enerji alanı. 2010’un başlarından beri bilim insanları, ışın yoğunluğundaki küçük partikülleri çekip itmeye yarayan sıradışı lazerler yaratıyorlar.

Çekici ışınlar, aslen bir Star Wars değil Star Trek (Uzay Yolu) teknolojisidir. Bu görselde, kaptan Picard'ın gemisi Atılgan, Picard'ın gençliğinde ilk kez kaptanlık yaptığı eski ve hurdaya çıkmış gemiyi "atış talimi" yapmak üzere uygun bir alana çekiyor.
Çekici ışınlar, aslen bir Star Wars değil Star Trek (Uzay Yolu) teknolojisidir. Bu görselde, kaptan Picard’ın gemisi Atılgan, Picard’ın gençliğinde ilk kez kaptanlık yaptığı eski ve hurdaya çıkmış gemiyi “atış talimi” yapmak üzere uygun bir alana çekiyor.

Daha geçen yıl, Avusturalya Ulusal Üniversitesi, simit şeklinde lazer kullanarak içi boş cam küreleri 20 santimetre kadar sürükleyerek, çekici ışınlarla ilgili son rekoru elde etti. Bu uzaklık bir önceki deneyden 100 kat daha fazladır.

Daha birkaç ay önce Birleşik Krallık’taki Bristol Üniversitesi’nden bir takım ses dalgalarının, çekici ışın kaynağı için ileride ışığın rakibi olabileceğini gösterdi. Bilim insanları, kütle çekim kuvvetini alt eden ve polyester küçük topların havada kalmasını sağlayan düşük basıncı, bir dizi küçük hoparlörden hassas zamanlanmış ses dalgaları çıkararak yaratmayı başardı.

7) Hologram 

Emperyal Yıldız Parçalayıcısı’nın takip edici ışınlarında hapsolduğunuzda ve kaçınılmaz lanetinizle yüz yüze geldiğinizde, düştüğünüz durumu belirtmek için hologram aracılığıyla mesaj göndermekten başka daha iyi bir yol yoktur. Asırlardır üç boyutlu illüzyonu sağlamak için özel tasarlanmış camlar kullanılsa da, kendiliğinden ayakta duran holografik videolar üretmek zor olmuştur.

Dubai havaalanında yolcuları bilgilendiren bir hologram. Bu tür basit hologramlar, günümüzde artık kullanıma geçmiş durumda.
Dubai havaalanında yolcuları bilgilendiren bir hologram. Bu tür basit hologramlar, günümüzde artık kullanıma geçmiş durumda.

Geçtiğimiz yıllarda, John Pepper tarafından 19.yy’da icat edilen ve hayalet illüzyonu veren eski bir sahne kandırmacası tekrar gözden geçirildi. Bunun en önemli örneği vefat eden rapçi Tupac Shakur’un 2012’de Coachella Müzik Festivali’nde hayata geri döndürülmüş gibi olması gösterilebilir. Bunu gerçekleştirmenin metodu ise süper ince, çıplak gözle görünmeyen ve projektörden görüntüleri yansıtan bir foilin sahneden 45 derece açıyla asılmasında yatıyor. Eğer sahne önünde durursanız bu hile size üç boyutlu görüntü illüzyonu veriyor.

Çıtaya daha yakın olan ise Voxon tarafından yapılan Voxiebox’dur. Üç boyutlu modeller yüzlerce yataysal yüzey alanlarına dilimlendikten sonra çok hızlı bir projektör bunları aşağı ve yukarı hareket eden düz bir ekrana ışınlıyor. İnsan gözü bu görüntüleri birbiriyle harmanlıyor ve hareket edebilen ve herhangi bir açıdan görülebilen üç boyutlu görüntüler oluşturuyor.

8) Güç (Force)

Bütün Star Wars alemini kenetleyen konsept ise Jedi şövalyelerine sihirsel güçlerini veren ve iyi ile kötü arasındaki savaşa arka plan sunan kuvvettir.

Bu yılın başlarında Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda çalışan bilim insanları, bu fenomen için arkada şüphe bırakmayan bir kanıt bulduklarını açıkladılar. Ancak, jedi hayranları için bu 1 Nisan şakasından başka bir şey değildi.

Çeviri: Alperen Erol

Kaynakça: http://www.space.com/31394-real-life-star-wars-technology.html