2016 yılının en önemli bilim olayı nedir diye sorarsanız, herkes gibi uzayı ve zamanı büken yer çekimi dalgalarının (uzay zaman dalgalanması /gravitational wave) varlığının ispat edilmesi diyebiliriz.

Einstein’in 100 yıl önce öngördüğü kütle çekim dalgaları Louisiana ve Washington eyaletlerinde bulunan iki dev lazer dedektörü LIGO laboratuvarlarında bulundu. Dünyamızdan yaklaşık 1.3 milyar ışık yılı ötede iki kara deliğin birleşmesinden oluştuğu düşünülen yer çekimi dalgaları, LIGO dedektörlerine takıldı ve 11 Şubat 2016 tarihinde tarihi bir basın toplantısı ile Dünya’ya ilan edildi.

Einstein, 100 yıllık öngörüsünde hem haklı, hem de haksız çıkmıştı. Kütle çekim dalgalarının var olduğunu iddia etmekle haklıydı. Fakat hiçbir zaman bulunamaz demekte haksızdı. Çünkü, yeni teknolojilerle varlığı da ispat edildi.

2016 yılının ikinci en önemli bilim olayı nedir derseniz, bize göre Kepler Uzay Teleskobu’nun bir seferde keşfettiği, başka yıldızların yörüngesinde dönen 1284 tane gezegenin (exoplanet) keşfi deriz. Bu da Giordano Bruno’nun 430 yıl önceki öngörüsüydü.

Kepler Uzay Teleskobu.

 

Giordano Bruno, 1548 yılında İtalya’nin Naples şehrinde doğdu. Gerçek ismi Filippo idi. Rahip olunca Giordano ismini aldı. Bruno inanılmaz bir hafızaya sahipti. Duyduğu bir şeyi asla unutmuyordu. Evrenin sırlarına çok meraklıydı. Bu merakıyla, kilisenin depolarında saklanan yasaklanmış kitapları okumaya cesaret etti ve okurken yakalanıp rahiplikten atıldı.

O kitaplardan birinde, tanrının sadece bu dünyayı yaratacak kadar küçük olamayacağı ve onun yaratmasının bu kadarla sınırlı kalamayacağı, dolayısıyla başka Güneş’lerin, yıldızların ve dünyaların da olabileceği yazılıydı. O sıralarda Kopernik her şeyin merkezi Dünya değil Güneş’tir demişti. Bruno bu görüşü hemen sahiplendi.

Bruno bir gece rüyasında yıldızların ötesine yolculuk yaptı. Rüyasında yıldızlar alemini gezdi. Hepsinin ayrı ayrı güneşler olduğunu ve etraflarında o güneşlerin yörüngesinde dönen gezegenler bulunduğunu, hatta gezegenlerin bazılarında hayat olduğunu gördü. Rüyadan uyanınca artık kâinatın bir merkezinin olmadığına, yıldızlarında kendi başlarına birer Güneş olduklarına ve etraflarında dönen gezegenlerin olduğuna inanmıştı. Bu sözleri İtalya’da hiç hoş karşılanmadı.

Bu sırada bir İngiliz üniversitesinden konuşmacı olarak davet aldı. Nihayet bilimin merkezi, demokrasinin beşiği, farklı fikirlere açık İngilizlere görüşlerini anlatacaktı. Oxford Üniversitesi’nde bir müddet ders verse de İngiltere macerası hayal kırıklığı ile sonlandı. Çünkü esnasında kafir ilan edildi ve hakaretlere uğrayarak Oxford Universitesi’nden kovuldu.

Avrupa’da o zamanlar engisizyon mahkemeleri vardı. Tek yaptığı iş ise, kilisenin söylediğinin aksine bir söz söyleyen var mi diye araştırmak ve bulduklarını idam etmekti. Bu sözleri söyleyen Bruno da istisna değildi. İngiltere’den İtalya’ya geri dönen Bruno, tutuklanıp 8 yıl hapse atıldı.

Hapiste değişik işkencelere tabi tutulan Bruno’ya tövbe edip söylediklerinden vazgeçmesi söylendiyse de, görüşlerinden vazgeçmedi. Halbuki teleskopla gökyüzüne ilk kez bakan Galileo Galilei’de aynı durumda iken sözlerini geri almış ve idamdan kurtulmuştu.

Bruno görüşlerinden vazgeçmemesi üzerine 17 Şubat 1600 tarihinde kazığa bağlanıp diri diri yakılıp öldürüldü. İşin garip tarafı 416 yıl sonra Bruno’nun öngörüsünü milyar dolarlık Kepler Uzay Teleskobu ve gökbilimciler ispatladı.

Kim bilir, belki bizim de şimdi gördüğümüz rüyalar bir 400 yıl sonra kabul görür.

Zafer acar