Demografik geçiş, büyüyen ve gelişen her ülkenin yaşadığı, yaşamak zorunda olduğu, sanayileşmenin ve şehir hayatının getirdiği kaçınılmaz bir süreçtir.

Demografik geçişin doğal sonucu olan, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinin önündeki en büyük sorunlardan birine değinmek gerekiyor: Nüfus yaşlanması ve bunun beraberinde getirdiği nüfus azalışı.

Çoğumuz için bu bir sorun olarak görülmeyebilir ancak, ülkeleri bir organizma gibi düşünürsek, gerçekten ciddi bir sorundur. Ve de aslına bakılırsa, gelişmiş bir ülke için demografik geçiş gerçekte önlenebilmesi pek mümkün olmayan doğal evrimsel gidişatlardan biridir. Şimdi isterseniz prototip bir ülke oluşturalım ve demografik geçiş kavramını o ülke üzerinden anlamaya çalışalım.

Ülkemiz, fakir bir coğrafyada yeni kurulmuş ve gelişme hedeflerini başarıyla gerçekleştirebilecek bir yönetime sahip Zargonya* isimli bir ülke olsun.

Birinci Evre: Dengeli Nüfus

Yeni kurulmuş olan Zargonya’da halkın büyük kısmı tarım ve hayvancılıkla geçiniyor. Sağlık hizmetleri yetersiz olduğu için ortalama yaşam süresi son derece düşük. Buna ek olarak, doğum sırasında ölüm oranları da buna paralel bir yüksekliğe sahip.

Makineleşmemiş tarım, çok fazla insan gücüne ihtiyaç duyar. Bu da, ailelerin kalabalık olması zorunluluğunu doğurur.
Makineleşmemiş tarım, çok fazla insan gücüne ihtiyaç duyar. Bu da, ailelerin kalabalık olması zorunluluğunu doğurur.

 

Köy hayatı ve köyde geçim insan emeğine dayandığından dolayı, çok çocuk yaşamsal bir önem taşıyor. Çiftçilik / hayvancılık yapan aile için çok çocuk, ailenin geçimine katkıda bulunacak işgücü anlamına geliyor. Dolayısıyla aileler 5 ve üzeri çocuk yapmayı olağan görüyorlar. Çoğu aile 7, hatta 10 çocuğa sahip. Ancak, Zargonya sağlık bakanlığı ülke genelinde sağlık hizmetlerini yayamadığı için ölüm oranı hala yüksek ve bu nedenle nüfus yükselmiyor.

Bu aşamada Zargonya’nın nüfusu 10 milyon kişi ve bunun büyük bölümü 30 yaş altı gençlerden oluşuyor. Bu durum, yıllar boyu devam ediyor. Nüfus genç, doğum ve ölüm oranları çok yüksek, ancak nüfus artışı çok yavaş.

İkinci Evre: Nüfus Patlaması

Genç Zargonya hükümeti idealist bir kararlılıkla ülkeyi geliştirmeyi planladığı için, sağlık hizmetlerinde bir atılım yapma kararı alıyor. Şehir merkezlerine büyük hastaneler kuruluyor. Köy ve kasabalara sağlık ocakları açılıyor.

Halkın büyük bir kısmının temel sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri için kampanyalar düzenleniyor. Doğum ölümlerini azaltmak için köylere eğitimli ebeler gönderiliyor. Aşı kampanyaları ile basit hastalıkların önüne geçilerek çocuk ölümleri azaltılıyor. İnsanlara hijyen eğitimi verilmeye başlanıyor.

Demografi-3

Ülke temel ve yaygın sağlık hizmetlerine kavuştuğunda ortalama yaşam süresi de yükselmeye başlıyor. Doğumda ve çocuk yaşta ölümler azaltıldığı için ülke nüfusu hızla artıyor. Zargonya, “nüfus patlaması” dediğimiz evreyi yaşamaya başlıyor. Köy ve kasabalarda yaşayan aileler, atalarından gördükleri gibi çok çocuk yapmaya devam ediyorlar ancak, bu bir soruna neden oluyor: Zargonya’nın nüfusu sadece 15 yıl içinde iki katına çıkıp, 20 milyon kişi oldu.

Köylerin kısıtlı kaynakları artan nüfusa yetmiyor. Bu, beraberinde geçim sıkıntısını ve işsizliği getiriyor. Köylerde artan işsiz genç oranları ailelerde huzursuzluğa, karışıklığa neden oluyor. Bunun kaçınılmaz bir sonucu var: Köy ve kasabalarda yaşam güçleşti. Başka bir yere gitmek gerekiyor, göç etmek lazım.

Köylerde tüm bunlar yaşanırken, taze ülkemiz Zargonya’nın şehirleri de gelişmeye başlıyor. Fabrikalar kuruluyor, sanayi üretimi başlıyor. Sanayi, iş gücüne ihtiyaç duyar. Bu iş gücü de köylerde atıl biçimde bekliyor. Ama çok fazla beklemeyecekler, çünkü köylerdeki genç işsizler, daha iyi yaşam şartları vadeden şehirlerdeki bu iş imkanından haberdarlar. Şehirlere göç başlıyor.

Ve, şehirlerde gecekondulaşma başlar. Burada hayat köylere göre daha rahat görünse de, aslında çok daha zordur. Ancak, şehrin vadettiği güzelliklere yakındır ve umut doludur.
Ve, şehirlerde gecekondulaşma başlar. Burada hayat köylere göre daha rahat görünse de, aslında çok daha zordur. Ancak, şehrin vadettiği güzelliklere yakındır ve umut doludur.

 

Ülkenin demografik yapısı yavaş yavaş değişiyor. Kısa süre öncesine kadar bir tarım toplumu olan Zargonya, artık bir sanayi toplumu olmaya doğru evriliyor. Köylerdeki nüfus hızla şehirlere akıyor, şehirlerde banliyöler, gecekondu semtleri oluşuyor ve şehirli nüfus sayısı köylü nüfustan daha fazla olmaya başlıyor. Ancak, şehirlere göçen gençler hala ailelerinin dünya görüşüne sahipler ve evliliklerinde çok çocuk yapmaya devam ediyorlar. Nüfus patlaması devam ediyor. Kuruluşunun üzerinden geçen sadece 40 yıl içinde Zargonya’nın nüfusu 10 milyondan 45 milyona çıkıyor. Artık şehirler kalabalık, köyler tenha…

Tüm bunlar olurken, Zargonya hükümeti yeni ve devrimsel bir karar daha alıyor: “Eğitim seferberliği” başlatılıyor.

Üçüncü Evre: Çekirdek Aileler

Zorunlu eğitim, herkese şart koşuluyor. Artık eğitimli biri olmak, sadece okur yazar olmaktan ibaret değil. Herkes 5 yıl ilköğretim eğitimi almak zorunda. Bunun üzerine orta öğretim de ekleniyor. Ortaöğretimliler, ilköğretimlilerden daha iyi iş imkanlarına sahip olmaya başlıyorlar. Eğitim süresi arttıkça, gencin daha iyi şartlarda iş ve yaşam şansı doğuyor.

Demografik Geçiş
Gecekondu semtlerinde, sokaklar çocuklarla dolmaya başlıyor. Ancak, bu çocukların ailelere katma değeri yok…

 

Bir süre sonra şehir hayatının aslında köydeki yaşamdan daha zor olduğu anlaşılıyor. Çok çocuklu aileler geçim sıkıntısı yaşamaya başlıyorlar. Çünkü, çocuklar köyde olduğu gibi aileye bir katma değer sağlamıyor ve geçimine katkıda bulunmuyor. Çocuk, artık bir avantaj değil, dezavantaj haline dönüşüyor.

Çocukların uzun eğitim süreci aile reislerinin üzerine yük olmaya başlıyor. Bu da bir kırılmaya sebep oluyor, evin geçimini sağlamak artık sadece babanın görevi değil. Anneler de çocuk bakımı haricinde mesaili bir işe girip aileye maddi katkı sağlamak durumundalar. Ev kirası, elektrik ve su faturaları, çocukların okul masrafları çok fazla.

Köyde olduğundan daha fazla kazanıyorlar ama, çok daha fazla harcıyorlar. Şehir hayatı artık çekici değil. Köye dönüş ise imkansız, çünkü tarımda makineleşme nedeniyle artık eskisi kadar büyük insan gücüne ihtiyaç yok. Şehirlerde “tutunmak” zorundasınız.

Şehirde daha iyi yaşamanın tek yolu ise, daha iyi eğitim almaktan geçiyor. Daha iyi eğitim, çocuğun çok daha uzun süre okula gitmesi demek. Artık, öncesinde 10 yaşından itibaren ailenin geçimine katkı sağlayan çocuk, 20’li yaşlara kadar eğitim almak zorunda. Yani, aile 20 yıl boyunca çocuğundan gelir alamayacak, sürekli harcamak zorunda kalacak. Çok çocuklu aileler zorda.

Zargonya artık kalabalık, şehirli, görece eğitimli ve genç bir nüfusa sahip. İlk göçen köylülerin çocukları artık aile kuracak yaşa geldiler. Bu ilk nesil şehir çocukları anne babalarından daha farklı bakış açılarına sahipler. Daha iyi yaşamak istiyorlar, daha güzel evlerde oturmak, daha rahat bir hayat sürmek gibi amaçları var.

Demografik geçiş son evresine giriyor ve bir kırılma yaşanıyor; evliliklerde yapılan çocuk sayısı ilk kez bilinçli olarak düşüyor. Geniş, çok çocuklu ailelerin yerini “çekirdek aile” dediğimiz, anne, baba ve iki yahut üç çocuktan oluşan küçük aileler almaya başlıyor.

Yazının ikinci bölümünü “bu linkten” okuyabilirsiniz.

Zafer Emecan

(*) Zargonya, Erkin Koray’ın “Anladın mı evladım” isimli güzide eserinde bizlere görüp görmediğimizi sorduğu yerin adıdır.