Büyük bilim insanı Carl Sagan, Mars’ta hayat bulursak eğer, o yaşamı korumak adına Mars’a bir şey yapmamamızı söylemişti. Onlar mikroorganizma olsa bile Mars onlara aitti ve Sagan bu sözünde haklıydı, yaşama saygı konusunda Dünya’da çok başarılı olamasak bile uzay yepyeni, temiz bir sayfa ve Dünyada yapılan hataları tekrarlamamak için harika bir yer.

“Ama Mars yaşam barındırmıyorsa, o zaman Mars’ı Dünya’ya benzetebilir miyiz?” diye sorgulamaya devam etmişti Sagan. Kızıllığı ile ne kadar güzel olsa da, çok az oksijene sahip, sıvı suyu bulunmayan ve çok fazla ultraviyole ışığa maruz kalan bir gezegen Mars. Ama bütün bunlar “daha fazla hava” sayesinde sorun olmaktan çıkabilir. Yüksek hava basıncı ve sıcaklık, yüzeyde sıvı suyu mümkün kılabilir, ısınan Marsta bitki yetiştirebilir ve havasını nefes alacağımız bir atmosfere dönüştürebiliriz. Mars yeni bir Dünya olabilir. Çünkü Mars, Güneş’in “yaşam kuşağında yer alıyor.

Bizim Dünyamız

Dünyamızın ve Güneş Sistemi’nin şartlarına göre evrimleştik. Dünya üzerinde yaşayan bütün canlılar evrim ağacının dallarında, içinde bulunduğumuz koşullara göre tırmandı. 1 Atmosfer diye tabir edilen 1013.25 milibar (hPa) yüzey basıncı, Güneş’in yaşanabilir Goldilock (habitable zone / yaşanabilir kuşak) bölgesinde uygun sıcaklık ve sıvı su bulunacak bir bölgede bulunmamız ve 78% Nitrojen 21%Oksijen atmosfer karışımı gibi birçok değişken şarta göre şu anki halimize geldik.

rain-girl
Yeryüzündeki bildiğimiz türde hayatın var olabilmesinin tek nedeni sıvı sudur. Suyun sıvı halde bulunabilmesi sayesinde muazzam çeşitlilikteki yaşam, tüm yeryüzünü kaplamıştır.

Güneş’ten ve dış uzaydan gelen radyasyonun manyetik alanımızdan ve ozon tabakamızdan geçen miktarında sorunsuz yaşayabilecek bir şekilde adapte olduk. Bunlar bizim şartlarımız. Uzayda başka gezegenler ararken de bu parametreleri göz önüne alıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, böyle dünyalarda bizimkine benzeyen canlı türleri olabilir. Ama bu arayışın en büyük itici gücü; böylesi dünyalarda bizlerin de özgürce nefes alarak, engin denizlerinde yüzerek yaşayabilmemiz.

Yabancı Dünyalar

1995’ten beri Güneş Sistemi dışında gezegenler keşfediyoruz. 23 Temmuz 2020 itibari ile 4183 adet onaylanmış ve binlerce onay bekleyen Güneş Sistemi dışı gezegen (ötegezegen / exoplanet) kataloglandı. Bunların birçoğunun şartları bizim için uygun değil.

superdunya4554548

Süper Dünyalar diye tabir ettiğimiz gezegenlerin yerçekimi bize fazla geliyor. Yıldızlarına fazla yakın gezegenlere sıcak dünyalar diyoruz, atmosferinde bol hidrojen-helyum ve yüzeylerinde amonyak okyanusları bulunan Dünya’nın on katı büyüklüğünde gezegenlere mini-neptün diyoruz. Bulunan birçok diğer gezegen ise, Jüpiter‘i yanlarında cüce bırakacak kadar büyük. Bu gaz devlerinin atmosferlerinde yaşayan canlılar veya sıcak, soğuk ya da bol radyasyonlu çeşit çeşit gezegenlerde evrimleşmiş birçok türler bulunabilir. Şüphesiz böylesi canlılar astrobiyolojik olarak inanılmaz bir zenginlik olacaklardır. Ancak böyle gezegenlerde yaşayamayacak olmamız onları “ünlüler” listesinden indiriyor, bir Kepler-296e yada Kepler-438b kadar ilgi çekmiyorlar.

Güneş Sistemi’nin mavi incisi Dünya’nın bir benzerini, neredeyse açgözlülük diye tabir edilecek bir şekilde arıyoruz. Hem kütle olarak gezegenimize benzer, hem de kendi yıldızlarının yaşanabilir “Goldilock” bölgesinde bulunan yüze yakın gezegen keşfedildi. Ancak böylesi uzak objelerin atmosferlerini analiz etmek çok zor. Yakın gelecekte yöntemlerimiz geliştikçe elbette atmosfer olarak bizim için elverişli gezegenler de bulacağız. Ve bunları uzak gelecekte gidip yerleşeceğimiz olası yerler olarak kataloglayacağız.

Elbette bugünün teknolojisi ile en yakın yıldıza erişmemiz dahi çok çok zor. Orion projesi gibi teorik olarak işler duruma gelen projeler bile, Proxima Centauri için en kısa ulaşım süresini 50 yıl verirken şu anda yıldızlar arası yolculuk bize hala biraz uzak. Ancak bu sonsuza kadar böyle kalmayacak.

somalia130687
Açlık, yoksulluk, gelir dağılımı adaletsizliği ve savaşlar yüzünden gezegenimizin birçok bölgesi keşfetmeye çalıştığımız gezegenler kadar yaşama düşman hale gelmiş durumda. Buraları düzeltmeye çalışmak çok daha kolay iken, neden yerleşecek yeni gezegenler arıyoruz ki?

Birçok insan artık başka gezegenlere yayılma fikrini desteklemiyor, “Dünya’yı mahvettik başka gezegenleri mahvetmeyelim” ya da “virüs gibiyiz” argümanlarını öne sürüyorlar. Evet şu anki alışkanlıklarımız zararlı olsa da Ortaçağ’dan beri çok yol kat ettik. Zamanla yaşadığımız yeri ve canlıları koruyacak gerekli olgunluğa da ulaşacağız. Bunun yanında, türümüzün devamlılığı için, hayatta kalmamız için başka dünyalara ulaşmak zorundayız.

Tıpkı Dünya’nın geçmişindeki türlerin %99unu yok eden doğal afetler gibi bizim uygarlığımızı da kıracak olaylar yaşanacaktır. Er ya da geç yakınımızdaki bir yıldızın süpernovaya dönüşmesi, bize yönlü bir gamma ışını patlaması veya en basitinden, durduramayacağımız bir asteroid Dünya’yı yaşanamaz kılabilir. Afetler konusunda çok şanslı olsak dahi, doğal kaynaklar elbete bir gün tükenecektir. İşte bu sebepler ile gözümüz sürekli başka dünyalar arıyor.

Yeni evlerimiz

Ama yerleşeceğimiz ilk başka dünyalar uzak bir yıldızda olmayacak. Gözlerimiz başka bir yıldızın ışığında kamaşmadan ve yabancı bir dünyanın kumsallarında yeni güneşimizin sıcaklığını hissetmeden çok önce kendi Güneş sistemimizin gezegenlerine ve aylarına yerleşmiş olacağız. Mars şüphesiz ayak basacağımız ve koloniler kuracağımız ilk gezegen olacak, onu daha uzak gelecekte Venüs atmosferinde kurulacak koloniler ve/veya Jüpiter’in aylarına, özellikle Europe ve Callisto‘ya kurulacak koloniler izleyecek

Dünyalaştırma - Terraforming

Peki neden Mars? Çünkü diğer bütün adaylardan daha dost canlısı, yüzeyinde bizi kavuracak sıcaklıklar veya yakındaki bir gaz devinden kaynaklanan ölümcül dozda radyasyon yok. Üstelik yüzeyinde bir zamanlar sıvı su vardı, atmosfer basıncı yüksekti ve atmosferi de kalındı, bizler için çok daha uygun, belki de yaşanabilir bir gezegendi.

Ve tekrardan o hale getirebiliriz, Marsı mavi bir gezegen yapabiliriz. Daha ileri gidip Venüs’ü de dünyalaştırmamız mümkün olabilir. Uzak yıldızlarda bile yaşanamayacak gezegenlerin yüzeylerini kendi ihtiyaçlarımıza uygun hale getirebiliriz.

Dünyalaştırma / Terraforming

Dünyalaştırma bir gezegen mühendisliği alanıdır. Tam tercümesi “Dünya şekline büründürme” olan bu kelime bize Jack Williamson isimli yazarın 1942’de yazdığı bir bilimkurgu öyküsünde kazandırıldı. Bir gezegeni dünyaya benzetme fikri ise 1910’da Octave Beliard tarafından, uydumuz Ay’a atmosfer kazandıran ve üzerinde bitki yetiştirdiği, tehlikedeki türlere ev sahipliği yaptırdığı öyküsü “A Day in Parisian in the 21th Century” isimli hikayesi ile ortaya çıktı.

Dünya’daki deneyimlerimize bakarak, bir gezegenin çevresel yapısını değiştirebileceğimizi biliyoruz, bunu zor yoldan Dünya’yı ısıtarak öğrendik. Eskiden sadece bilimkurgunun bir alanı olsa da, bugün küresel ısınmaya sebep olmamız bile bir gezegenin iklimine, atmosferine etki edebileceğimizin bir kanıtı. Sadece sanayimizin yan ürünü olarak bile bir gezegeni ısıtacak sera etkisine sebep oluyoruz, küresel anlamda etki edebiliyoruz. Bu da demektir ki eğer bir gezegeni bizler için yaşanabilir hale getirmek istesek, gerek hayal gücümüz gerekse teknolojimiz buna izin veriyor.

total-recall-mutants
1990 yapımı Total Recall filmi, bir Mars kolonisinde geçen hayatı ve Mars’ın terraform edilmesini ele alan başarılı bir bilimkurgu yapıtı olarak karşımıza çıkmıştı.

Carl Sagan 1961’de Venüs’ü ve 1973’te Mars’ı nasıl dünyalaştıracağımıza dair fikirlerini Science dergisi ile paylaşmıştı. O zamandan beri hayal gücümüz ve teknolojimiz boş durmayıp yeni bize yeni fikirler sağladı. Özellikle son yıllarda Mars’a gönderdiğimiz robotların esas amacı Mars’ın eskiden sahip olduğu yoğun atmosferi ve dolayısıyla sıvı suyu nasıl kaybettiğini anlamaya yönelik. Her geçen gün kızıl gezegenin bu koşullarını nasıl kaybettiğini anladıkça, gelecekte yaşanır koşullar yaratıp bu koşulları nasıl korumamız gerektiğini de daha iyi anlıyoruz.

Dünyalaştırmanın önündeki en büyük engel kısa vadede getirisi olmaması ve paradır. Şu anki ekonomik yapı buna yakın zamanda izin veremez. Çünkü Mars’ın terraformu birkaç yüzyıl, hatta bin yıl sürecektir. Ancak toplam maliyeti Dünya ülkelerinin bir yıllık “bütün” askeri harcamalarının (yaklaşık 2 trilyon dolar) sadece bir kaç katıdır.

Mars teknolojik ve teorik olarak mümkün bir hedeftir. Venüs ise oldukça zorlu olacaktır ve teknolojik olarak henüz mümkün değildir. Europe ve Titan gibi uzak uyduların ise tam dünyalaştırılmaları pek mümkün değildir. Ama bu uydularda kalıcı yerleşim yerleri kurmaya bir engel yoktur.

Mars’ı Dünyalaştırmak

Eğer bugün Dünya’yı karbon salınımı ile kirlettiğimiz gibi Mars’ı “kirletseydik” ihtiyaç duyduğu ısınmayı sağlar ve orayı yaşanır bir yer yapmak için ilk adımları atmış olurduk.

Dünyalaştırma - Terraforming
Mars’ı dünyalılaştırmanın en temel yolu, belki de atmosferini “kirletmek”.

Böylesi bir çalışma en iyi tahminle günümüzden yüzyıl sonra başlayabilir. Getirisi ise mavi-yeşil bir gezegen olacaktır. Harcanacak emeğe karşılık böyle bir hazineye paha biçilemez.

Mars şu anda 7 aktif araç ile gözlem altında. Her gün bu gezegenle ilgili yeni bir şey öğreniyoruz. Kutuplarında ve toprağının altında bolca su buzu var, ayrıca yüklü miktarda donmuş karbondioksit de içeriyor. Çok soğuk veya çok sıcak değil. Dünya’nın 38%’si kadar olan yer çekimine teorik olarak insan vücudu adapte olabilir, kozmik ve Güneş kaynaklı radyasyondan düşük bir ölçüde de olsa koruyacak bir atmosferi var. Ve en önemlisi, oraya gönderdiğimiz çok sayıda robotun verdiği bilgilere göre, bir zamanlar bizler için çok daha uygun bir gezegendi.

Örneğin yörüngede ki MAVEN uydusu, Mars’ın manyetik alanının zayıflığından dolayı güneş rüzgarlarının etkisiyle sürekli atmosfer kaybettiğini gösterdi. Yüzeyde ki robotlar ise kızıl gezegenin bir zamanlar üstünde sıvı su bulunduğunu ve hala yüzeyinin altında su buzu bulunduğunu doğruladı.

mars-buz5445
Mars’ın özellikle kutup bölgelerinde bol miktarda karbondioksit buzu ve su buzu bulunuyor. Hatta soğuk Mars atmosferinde zaman zaman “karbondioksit karı” yağdığı da görülüyor.

Mars’ı dünyalaştırma işlemi de öncelikle atmosferden yola çıkmak zorunda, Şu anda Mars’ın atmosfer basıncı, Dünyadakinin 1%’inden daha azdır, bu sebeple yüzeyinde sıvı halde su barındıramaz. Ancak Mars, Güneşimizin yaşanabilir bölgesinin (habitable zone) dış sınırına yakındır. Bu da demektir ki yükseltilmiş atmosfer basıncı ile yüzeyde sıvı su bulunduracak kadar ısı ve ışık alabilir.

Şimdi biz önce Mars ve Dünya atmosferlerini karşılaştırıp sonra da yapılması gerekenleri inceleyelim:

MARS

DÜNYA

Basınç

6 hPa

1013hPa

Karbondioksit

96%0.04%

Argon

2.1%0.93%

Nitrojen

1.9%

78.08%

Oksijen0.145%

20.94%

Yüzey sıcaklığı ve atmosfer basıncı

Öncelikle bu atmosferi bizimkine benzetmeliyiz, ısıtmalıyız. Ortalama -63 santigrat derece ile Mars biraz fazla soğuk.

Atmosferin CO2 bakımından zengin olması ve kutuplarda da (özellikle güney kutbunda) donmuş CO2 (kuru buz) bulunması bizim yararımıza. Zira bu bir sera gazıdır ve termal enerjinin hapsolmasını sağlar. Nasıl ki fosil yakıt kullanan sanayimiz karbon salınımı ile Dünya’da sera etkisini arttırıp sıcaklığın kaçmasını engelliyor ve küresel ısınmaya sebep oluyorsa, Mars yüzey sıcaklığını da aynı şekilde sera gazları ile arttırdığımızda bu sıcaklık karbondioksit sayesinde gezegende hapis kalacaktır.

Sıcaklık arttıkça kutuplardan daha fazla kuru buzun çözülüp atmosfere karışması ile zincirleme bir reaksiyon oluşur. Daha fazla karbondioksit hem sera etkisini hem de atmosfer basıncını arttıracaktır. (Kutuplardaki kuru buz rezervleri ile yaklaşık olarak Dünya’nın %30’u miktarı bir atmosfer basıncı -Everest dağının tepesinde ki kadar- beklenmektedir). Bu basınç, basınçlı kıyafet giyme ihtiyacını ortadan kaldırmaktadır ancak, hava hala zehirli ve solunamayacak kadar “incedir”

marsm6wnea
Terraforming işlemlerinin ileri safhalarında bile, yüzeyde gezinirken koruyucu kıyafetlerimizi çıkaracağımız seviyeye gelmemiz kolay olmayacak.

Mavi Mars

Birkaç derecelik sıcaklık artışı kutuplarda zincirleme bir reaksiyon başlatacak miktarda kuru buz sublimleşmesi için bize yeter. İlk ısıtma için birçok farklı yöntem önerilebilir. Örneğin atmosfere, asteroidlerde ve uydularda bolca bulunan amonyak katmak sera etkisini arttırabilir (Amonyakta bulunan Nitrojen sayesinde). Ya da Titan’da bolca bulunan Metan ve diğer hidrokarbonları kullanarak sera etkisine katkıda bulunabiliriz. CFC (kloroflorokarbon) gazlarının kullanımı da sera etkisini oldukça verimli bir şekilde arttırabilir. Ancak bildiğimiz gibi artık salınımları yasak olan bu gazlar ozon tabakalarını yok etmektedir.

Başka bir fikir de, yörüngeye Güneş ışığını yansıtan ince PET filmi yada benzeri bir malzemeden yapılan aynalar yerleştirip, bunlarla kutuplardaki kuru buzun çözülmesine yardımcı olmak ve gezegeni ısıtmaktır. Bununla birlikte hali hazırda Mars’a ulaşan Güneş ışığını daha verimli kullanmak amacıyla koyu bir toz tabakası ile kutupları kaplayıp daha çok ısınmalarını sağlamak da bir çözüm olabilir. (C-tipi kayalar olan Phobos ve Deimos’un renkleri bu amaca hizmet edecek kadar koyudur).

Dünyalaştırma - Terraforming
Mavi Mars: Mars’taki su buzları eridiğinde, bu görselde gördüğünüz alçak bölgelerin suyla kaplanacağı ve büyük okyanuslar oluşabileceği hesaplanıyor.

Ya da bu iki uyduyu kullanmak yerine koyu renkli algler ve yosunlar kullanılabilir. Böylesi mikroorganizmalar atmosferdeki karbondioksidi karbonhidratlara dönüştürürken düşük miktarda oksijen üretimi sağlarlar. Özellikle 26 Nisan 2012 tarihli Alman Havacılık ve Uzay Merkezi’nin (DLR) raporuna göre, Mars Simülasyon Laboratuvarı’nda (MSL) yürütülen çalışmalarda sadece 34 günde yosunların Mars ortamına uyum sağladığı ve şaşırtıcı derecede verimli fotosentez kabiliyeti gösterdikleri tespit edilmiştir.

Amonyak dolu asteroid çarptırmak veya Titan’dan gaz ithal etmek yerine yörüngeye aynalar yerleştirmek ve yosunları kullanmak daha verimli ve ucuz olacak gibi gözüküyor. Özellikle böyle aynaları asteroid madenciliği sayesinde uzaydan çıkartılan hammaddeler ile doğrudan uzayda üretmek, Dünya’da üretip fırlatmaktan çok daha kolay ve ucuzdur. Önümüzdeki yüzyıl içinde uzayda bu şekilde madencilik ve üretim yapabilecek duruma gelinecektir.

Yüzeyi ısıtıp atmosfer basıncını arttırdık. Yükselen atmosfer basıncı uzaydan gelen radyasyon miktarını daha da azalttı. Basınç ve sıcaklık sayesinde kutuplardaki su buzu eriyerek eski okyanus ve göl yataklarını tekrardan doldurdu. Sıcaklık arttıkça yer altındaki buz rezervleri de eriyerek ve buharlaşarak ekosisteme dahil olup, gezegenin okyanus seviyesini daha da arttıracaktır. Şimdi sıra yoğun karbondioksit atmosferi nefes alabileceğimiz bir şeyle değiştirmekte.

greenmarsmaxres
Buzların erimesi ve kalınlaşan atmosferle birlikte, Mars’ta bitki yetiştirme imkanı olacaktır. Geniş bir yeşillendirme çalışmasıyla, Mars’ı ormanlarla kaplı, kendi doğal dengesini koruyabilen bir gezegene dönüştürebiliriz.

Yeşil Mars

Bitki ekiminden önce Mars topraklarını bitkiler için daha uygun,organik bir hale getirmemiz gerekiyor. Bu sebeple Mars’ı eski dostlarımız algler, yosunlar ve diğer mikroorganizmalar ile doldurmalıyız. Bu mikroorganizmalar Mars’ın yoğun CO2 ortamından faydalanarak hem toprağı karbon ve diğer organikler ile dolduracak, hem de oksijen üretimine katkıda bulunacaklardır. Bitki ekimi yapılabilecek toprak zenginliği elde edildiğinde de, kızıl gezegen mavi-yeşil bir bahçeye dönüştürülecek şekilde ekilerek, ormanlarla kaplanacaktır.

Özellikle genetik mühendislik, bu aşamada Mars koşullarına daha iyi uyum sağlayabilecek mikroorganizma ve bitki üretimine şu anda bile olanak sağlamaktadır. Yeterli oksijen zenginliği elde edildiğinde, bir zamanların kızıl gezegeninin ekosistemi hayvancılık ile tamamlanacak ve kendi kendine yeter, düzenli bir hale gelecektir.

Dünyalaştırma tamamlandığında yüzyıllar geçmiş olacak ancak üzerinde yaşanacak, gurur duyabileceğimiz yeni bir dünyaya sahip olmuş olacağız.

Dünyalaştırma - Terraforming
Mars, yüzyıllar içerisinde aşama aşama dünyamıza benzemeye başlayacak.

Yeni Mars, eski sorunlar

Mars dünyalaştırıldıktan sonra elbette sorunlar bitmeyecek. En büyük problem manyetosferin yetersizliği ile atmosfer kaybının devam edecek olması olacak. Güneş rüzgarlarının etkisiyle kaybedilen atmosfer oldukça düşük miktarda olsa da, en nihayetinde milyonlarca yıl içinde etkisi hissedilebilir. Bir diğer problem olan radyasyon ise, şu anki kadar ciddi bir problem olmayacaktır.

Manyetosfer olmadan radyasyonu bir tek yoğun atmosfer yalıtıyor olacak ve elbette bu belli ölçüde bir koruma sağlasa da, en nihayetinde dünyadaki radyasyon dozundan daha yüksek olacaktır. Yine de bilim insanları, yoğun atmosfer altında alınacak radyasyon dozunun ölümcül olmayacağı ve canlıların bu koşullara adapte olabileceği konusunda hemfikir. Zaten Çernobil civarındaki yoğun bitki örtüsüne bakarsak, doğanın radyasyona adaptasyon konusunda oldukça başarılı olduğunu görebiliriz. Gelecek bir kaç yüzyıl içerisinde de, teknolojimiz yoğun radyasyon ortamlarında yaşayabilmemizi sağlayacak meyveler verecektir.

Dünyalaştırma - Terraforming
Mars’ın olmayan manyetik alanı ve düşük kütleçekimi nedeniyle, Güneş rüzgarları tarafından atmosferi sürekli süpürülüyor. Bizim oluşturduğumuz yeni ve kalın atmosferin uzun vadedeki kaderi de bu olacak.

Atmosfer kaybını önlemek için, gezegene manyetosfer sağlayacak bazı fikirler mevcut. Örneğin Mars’ın yörüngesinde inşa edilecek ve gezegeni çevreleyen, güneş enerjisiyle çalışan elektro-mıknatıslarla dolu bir halka gerekli manyetik alanı sağlayabilir. Bu ve birkaç benzeri fikir, dünyalaştırmayla kıyaslanınca bile oldukça “uçuk” kabul edilse dahi, teorik olarak mümkünler. Üstelik önümüzde ki yüzyıllar hatta bin yıllar içerisinde böylesi mühendislik çalışmaları o zamanın sanayisi için çok daha kolay ve mümkün projeler haline gelebilir.

Marsın en büyük problemi ise Dünyaya kıyasla düşük yer çekimidir. Buraya gidip yerleşecek insanlar zamanla bu ortama alışacak. Gelecek nesiller buraya adapte olmuş şekilde doğacak ancak, Mars’ta uzun yıllar yaşamış ya da bizzat Mars’ta doğmuş birinin Dünya’ya gidip sağlıklı bir yaşam sürdürmesi mümkün değil. Dünya’nın güçlü yer çekimi, Mars’ın düşük yerçekimine adapte olmak için zayıflayan kemik yapısı ve fizyoloji için yıkıcı olacaktır. İnsan fizyolojisini, değişen şartlara karşı koruyacak ve güçlendirecek genetik modifikasyon teknolojisi mümkün değil veya mevcut değil ise “Marslıların” Dünyalılardan farklılaşması kaçınılmazdır.

tallest-girl7
Mars’ta yetişecek insan nesilleri, düşük kütleçekimi nedeniyle Dünya’da olduğundan daha uzun boylu ve zayıf kemik yapılı olacaklardır. Bu kişiler Dünya’ya geldiklerinde gezegenimizin 3 kat fazla olan kütleçekimi karşısında ayakta durmakta ve yürümekte büyük zorluk çekecekler. Bugün de çok uzun boylu insanlar benzer kemik ve kas problemlerini gezegenimiz üzerinde yaşıyorlar.

Ne kadar zor görünse de Mars’ın yeni bir Dünya yapılması teorik olarak ve teknolojik olarak mümkün. Elimizdeki yöntemler ile Venüs’ü dünyalaştırmaktan çok daha kolay ve olası. Eğer önümüzdeki yüzyıl içinde dünyalaştırma işlemi başlayacak olursa, harcanacak emek ve yönteme göre birkaç yüzyıl ve birkaç bin yıl içinde Mars yeni bir Dünya haline gelebilir.

Mars mavi-yeşil bir gezegen olduktan sonra sıra daha zorlu bir hedef olan Venüs’e gelecek. Çok daha zorlu olacak bu gezegenle ilgili kolonizasyon ve dünyalaştırma fikirlerine başka bir yazımızda değineceğiz. Güneş sistemimizde ki diğer cazip adaylar Titan, Europa, Ganymede, Callisto ve Ceres’ta da şüphesiz gelecekte koloniler kurulacaktır. Ancak dünyalaştırmak için düşük kütleleri ve Güneş’ten uzaklıkları ile uygun hedefler değiller.

Örneğin Titan atmosferini soğuk olduğu için ve Güneşten uzaklığı sayesinde koruyabiliyor. Çevresine yerleştirilecek aynalar ile güneş ışığını yoğunlaştırıp Titan’ı ısıtsaydık, zamanla atmosferini kaybetmesine sebep olurduk. Üstelik Titan ve Europa’daki var olması muhtemel canlılar nedeniyle bu uyduların doğalarıyla oynamamız doğru olmazdı.

Hazırlayan: Berkan Alptekin

Bu yazımız, sitemizde ilk olarak 2016 yılında yayınlanmıştır.


teleskoplar-2254-2-meade

Amacınıza en uygun ve en kaliteli teleskop ya da dürbünü, en uygun fiyata sadece Gökbilim Dükkanı‘nda bulabilir, satın alma ve kullanım sürecinde her zaman bize danışabilirsiniz
GÖKBİLİM DÜKKANI’NA GİT