Edebiyat ve sanatın hep karşılaşılan temalarından biri; insana dönüşmek, insan duygularını paylaşmak için dayanılmaz bir özlem duyan robotlar, mekanik yaratıklardır. Kablolardan ve soğuk çelikten yapılmış olmak onu tatmin etmez; gülmeyi, ağlamayı ve bir insanın hissettiği bütün duygusal hazları tatmak ister.

Örneğin Pinokyo, gerçek bir çocuk olmak isteyen bir kuklaydı. Oz Büyücüsü‘ndeki Teneke adam bir kalp sahibi olmak istiyordu. Ve Uzay Yolu’nun kuvvet ve zeka bakımından bütün insanlardan daha başarılı süper robotu; Data, her şeye karşın insan olmak için yanıp tutuşmaktadır.

Bazıları, duygularımızın insan olmanın getirdiği en üst düzey nitelik olduğunu dahi öne sürmüşlerdir. Onların ileri sürdüğüne göre hiçbir makine, bir gün batımı karşısında heyecan duymayı veya komik bir espriye gülmeyi başaramayacaktır. Bazıları, makinelerin duygulara sahip olmasının olanaksız olduğunu söyler, çünkü duygular, insan gelişiminin doruk noktasını temsil etmektedir.

Bilimkurgu tarihinin gelmiş geçmiş en başarılı robot karakteri sayılan, Star Trek TNG’nin köprü subayı Data ve kedisi Spot.

Ancak, yapay zeka alanında çalışan ve duyguları parçalarına ayırmaya çalışan bilim insanları, bambaşka bir resim çizmektedirler. Onlara göre duygular insanlığın temelini oluşturmaktan çok ötesindedir, aslında evrimin bir yan ürünüdür. Basitçe ifade edilecek olursa duygular bizim için iyidir. Ormanda hayatta kalmamıza yardımcı olmuşlardır ve bugün dahi yaşamın tehlikeleri karşısında yolumuzu bulmamıza yardımcı olmaktadırlar.

Örneğin bir şeyden “hoşlanmak”, evrim açısından çok önemlidir, çünkü pek çok şey bizim için zararlıdır. Her gün karşımıza çıkan milyonlarca nesneden yalnızca bir avuç kadarı bizim için yararlıdır. Dolayısıyla, bir şeyden “hoşlanmak”, bize yardımcı olabilecek çok az sayıdaki şey ile bize zarar verebilecek çok fazla sayıdaki şey arasında bir ayrım yapmak demektir.

Aynı şekilde, kıskançlık da önemli bir duygudur, çünkü üreme başarımız, genlerimizin bir sonraki nesile geçişini garanti etmek açısından yaşamsal bir önem taşır. Aslında bu, seks ve aşk konularının bu kadar çok duygu yüklü olmasının nedenidir.

Bilimkurgunun insan olma sevdasına kaptırdığı son karakterlerden biri; Chappie. Boynuna doldurduğu kolye ve madalyonlarla, yanında üç seksi kadın oturduğu halde bir limuzinin arka koltuğundan size “hey dostum senin sorunun ne biliyor musun ha!” diye seslenen bir robot düşünün 😉

Utanç ve pişmanlık önemlidir, çünkü bu duygular işbirlikçi bir toplumda yaşamak için gerekli olan becerileri öğrenmemize yardımcı olur. Eğer hiçbir zaman üzgün olduğumuzu söylemiyorsak, önünde sonunda kabileden dışlanır, hayatta kalma ve genlerimizi aktarma şansımızı azaltmış oluruz.

Yalnızlık da temel bir duygudur. Yalnızlık, ilk bakışta gereksiz ve fazla gelebilir. Ne de olsa tek başına yaşayabiliriz. Fakat arkadaşlarla birlikte olmak da hayatta kalmak açısından önemlidir, çünkü hayatta kalabilmek için kabilenin kaynaklarından yararlanırız.

Başka bir deyişle, robotlar daha gelişmiş özellikler kazandıklarında duygularla donatılabilirler. Belki robotlar, kendilerini çöplükte bulmayacaklarını güvence altına almak için, sahipleri veya bakıcılarıyla aralarında bir bağ oluşturacak şekilde programlanabilirler. Bu tür duygulara sahip olmak onların toplum tarafından kabullenilmesini kolaylaştırabilir, çünkü sahiplerinin rakibi değil, işe yarayan arkadaşları olabilirler.

“Büyüklere çizgi film” kategorisinin üyelerinden; duygusal, cefakar, çalışkan işçi robotumuz Wall-e ve hayatının aşkı…

Bilgisayar uzmanı Hans Moravec, robotların kendilerini koruyabilmek için “korku” gibi duygularla donatılacaklarına inanmaktadır. Örneğin bir robotun pilleri boşalmaya yaklaşmışsa, robot “insanların anlayabileceği türde işaretler vererek endişe ve hatta panik ifade edecektir. Komşulara giderek onların elektrik prizlerinden yararlanmak isteyecek, ‘Lütfen! Lütfen! Buna ihtiyacım var! Çok önemli, çok küçük bir masraf! Size bedelini öderiz!’ diyecektir.”

Duygular, karar verirken de önemlidir

Belli bir tür beyin hasarı yaşamış olan insanlar, duyguları yaşama yeteneğini yitirirler. Akıl yürütme yetenekleri yerinde durmaktadır, fakat hiçbir duygularını ifade edemezler. Iowa Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden nörolog Dr. Antonio Damasio bu tür beyin hasarlarına sahip olan insanları incelemiş ve bunların “biliyor, fakat hissetmiyor” göründükleri sonucuna ulaşmıştır. Dr. Damasio, böyle bireylerin çoğunlukla en küçük bir karar verirken bile donup kaldıklarını bulmuştur. Onları yönlendirecek duygular olmaksızın o seçenekle bu seçenek arasında bitip tükenmek bilmeyen bir düşünme sürecine girerler, bu da onları kararsızlığa sürükler. Dr. Damasio’nun hastalarından biri, bir sonraki randevunun tarihine karar vermek için yarım saat harcamıştı.

Bilim insanları, duyguların beynimizin merkezinde, derinlerde yatmakta olan “limbik sistem” tarafından yönetildiğine inanmaktadır. İnsanlar, neokorteks (rasyonel düşünmeyi yönetir) ile limbik sistem arasındaki iletişim bozulduğu zaman mantık yürütme güçleri yerinde kalır, fakat onları karar vermeye yönlendirecek duygular yok olmuştur. Bazen karar vermemize yol açan bir önsezi sahibi oluruz veya içimizden bir ses öyle söyler. Beyinleri, rasyonel ve duygusal parçaları arasındaki iletişimi etkileyen bir hasara uğramış olan insanlar, bu yeteneğe sahip değildir.

Bilimkurgu yazarlarının ve yapay zeka ile ilgili öngörülerde bulunan bilim insanlarının bize anlattıklarını dinlersek, uzak olmayan bir gelecekte “çılgınca alışveriş yaparak rahatlamaya çalışan” robotlar göreceğiz gibi.

Örneğin, alışverişe gittiğimiz zaman gördüğümüz hemen her şey üzerine “Bu çok pahalı, çok ucuz, çok renkli, çok aptal görünüyor veya tam bana uygun” gibi binlerce fikir yürütürüz. Bu tür beyin hasarı bulunan kişiler için alışveriş bir kabus olabilir, çünkü her şey aynı değerde görünecektir.

Robotlar giderek daha zekileşince ve kendi seçimlerini kendileri yapmaya başlayınca, onlar da benzer şekilde kararsızlık felci geçirebilirler. Bu, iki saman balyası arasında oturan ve hangisini yiyeceğine karar veremediği için sonunda açlıktan ölen eşek hikayesine benzemektedir. Gelecekteki robotlara yardımcı olabilmek için, duyguların beyinlerine fabrikada yerleştirilmesi gerekebilir. MIT Ortam Laboratuvarı’ndan Dr. Rosalind Picard, robotlarda duygu bulunmaması konusunda şunları söylemektedir: “Neyin en önemli olduğunu hissedemiyorlar. Bu, onların en büyük kusurlarından birisi. Bilgisayarlar bir türlü anlamıyorlar.”

Rus romancı Fyodor Dostoyevski’nin söylediği gibi, “Eğer dünyada her şey akla uygun olsaydı, hiçbir şey olmazdı.”
Başka bir deyişle, geleceğin robotları hedef belirlemek ve yaşamlarına anlam ve düzen kazandırmak için duygulara gerek duyacaklardır, aksi halde kendilerini sonsuz sayıda olasılığın ortasında hareket edemez bir durumda bulabilirler.

Hazırlayan: Umut Aktepe

Not: En üstteki görsel, “Ex Machine” filminden alınmıştır.
http://cercor.oxfordjournals.org/content/10/3/295.full
https://www.youtube.com/watch?v=pz_l34L-tfE
http://www.techrepublic.com/article/what-self-driving-cars-can-learn-from-autonomous-industrial-trucks-a-conversation-with-seegrid/