“Kaçınılmaz olandır”. Önce bunu söyleyelim, bilelim.

Bu, binlerce yıldır insanın yapmaya çalıştığı ve de yaptığı şeydir. Örneğin, bugün bildiğimiz buğday ile, doğal yabani buğday’ın neredeyse hiçbir ilgisi kalmamıştır.

Tabi, şimdiye kadar “geliştirmek” istediğimiz organizmaları ancak birbirleriyle çaprazlayıp üretmeye çalışmak dışında elimizde bir yöntem yoktu. Buna rağmen, buğdayı da, mısırı da, hatta domatesi de doğada asla var olamayacakları kadar “verimli” hale getirdik. Kuraklığa veya aşırı yağışa, yahut tuzlu toprağa dayanıklı bitki türleri “oluşturduk” ve bunları tükettik. Bugün yediğimiz, yani “genetiği değiştirilmemiş” buğday budur. Evet, bunu yaparken genetik bilimini değil, deneme yanılma yöntemini kullandık.

bugday-ekmek
Birkaç bin yıl önceye kadar sıradan bir ot olan buğdayı o kadar geliştirdik ki, insanlığın vazgeçilmez temel gıda maddelerinden biri haline dönüştürdük.

 

Daha lezzetli, büyük ve sulu domatesler üretebilmek için binlerce yıl boyunca çeşitli domates türlerini çaprazlayıp durduk. Aynısını daha güzel elma, daha lezzetli portakal üretmek için de yaptık. Lafı uzatmaya gerek yok, bugün yediğimiz yiyeceklerin tümünün genetiği “süreç içinde” öyle veya böyle insan müdahalesi ile değiştirilmiştir. Hem de çok değiştirilmiştir. Sadece bugünden farklı olarak, şu geni çıkar bu geni yerine koy demeyi bilmediğimiz için uzun uğraşlar sonucunda gerçekleştirebildik bunları. Bugün daha verimli veya daha dayanıklı bir buğday yetiştirmek laboratuarda 1 yıl içinde halledilebiliyorken, eskiden (şansınız varsa) 50 yıl sürüyordu.

Yani artık; onu al bununla çaprazla, bunu al şununla dölle gibi işlerle uğraşmıyoruz. Açıp gen haritasına bakıyoruz, istediğimiz geni çıkarıyoruz veya ekliyoruz. Bir yönden bakınca bu korkutucu. Gerçekten, bilimin ne kadar yol aldığını ve bunun etkilerinin ne olabileceğini düşündüğünüzde dehşete kapılabiliyorsunuz.

holstein8784
Doğada hiçbir biçimde var olması mümkün olmayan, insan eliyle üretilmiş bir süt makinası. Yani Holstein ineği…

 

Hayal edin; bir canlıya istediğiniz özelliği ekleyebilme imkanınız var. Bu illa bir bitki olmak zorunda değil, hayvan da olabilir: alırsın bir ineği, gerekli genetik değişikliği yaparsın ve çok daha fazla süt vermesini sağlarsın. Ya da daha fazla kas, yani et üretmesi için genetiğini değiştirirsin. Tamam, hayvanları da daha verimli hale getirmek için binlerce yıldır üzerlerinde değişiklikler yapıyoruz. Bin çeşit inek ürettik farklı türleri birbirleri ile çiftleştirerek, evet bunu yaptık. O inekler doğal değiller, onları biz değiştirdik.

Daha açık ifade etmek gerekirse; “tanrının bizler için yarattığı mükemmel bitki ve hayvanlar”ın mükemmel olmadığına binlerce yıl önce karar vermiştik. Ve bu geçen binlerce yıl içinde onları “mükemmelleştirmek” için elimizden gelen her şeyi yapmıştık. Köpeğin bile “daha iyi”sini yapabilmek için yüzlerce yıl uğraştık.

muz8710
Bugün son derece doğal olduğunu sandığınız muz, aslında tümüyle tarımsal mühendisliğin ürünü, yapay bir meyvedir.

 

Kangal köpeği doğada şu anki haliyle var zaten mıydı sanıyorsunuz? Beğendiğimiz köpekleri aldık, çiftleştirdik, sonra yeniden çiftleştirdik, yeniden, yeniden, yeniden derken bir de baktık ki Sivas kangal köpeğimiz olmuş. Hepi topu 200-300 yıllık bir köpek türü.

Ya severek, bayılarak yediğiniz her derde deva, besleyici “muz”? Bir tarım mühendisliği harikası olduğunu biliyor muydunuz? 1836 yılına kadar bugün kabuğunu soyup “çiğ çiğ” yediğiniz muz ortada yoktu. Farklı “pişirilen” muz türlerini çaprazlayarak ürettik onu.

Şimdi tekrar hayal edelim;
insanların elinde artık “daha iyi ve dayanıklı” türler yetiştirmek için çok büyük bir araç var. Üstelik bu aracın binlerce yıldır hayalini kuruyorlardı. Bunun kullanımının önüne nasıl geçebilirsiniz? Üretici artık zahmetli, zor, garantisi olmayan ve çok uzun yıllar süren “çaprazlama” yöntemini artık niçin kullansın?

Kimi gelişmelerin önüne geçmek malesef mümkün olmuyor: genetik bilimini kullanarak tekno çiftliklerde inek yerine “but” yetiştirebilirsiniz. Ve bu yetiştirdiğiniz “but” canlı bir hayvandan farksız lezzet ve özelliklere sahip olabilir. Hatta bire bir aynısı bile olabilir. Evet, bunu yapabiliriz. Sadece zaman meselesi ve olacaktır. Şahsen, küçücük bir kafesin içinde yerinden kımıldama şansı bile olmadan önüne sürekli konulan yemi yiyerek semirtilmeye çalışılan ve sonra kesilen bir hayvanın etini yiyeceğime, o yetiştirilmiş “but”u yemeyi tercih ederim.

splice-505007aadfe04
Bilim insanları bir gün, “insan genetiğini” de değiştirmeye kalkışır mı?

 

Korkunç yönü nedir peki bu gelişmenin? Hani aslında korktuğumuz ve kendimize itiraf edemediğimiz gerçek nedir genetiği değiştirilmiş organizmalar terimini duyduğumuzda?

Ne mi? Bir gün bir grup ihtiyatsız bilim adamı ve “çılgın” bir insan topluluğu “hadi insanı da geliştirelim” der mi? Pasifikteki küçük bir ada devleti üzerinde çalışmalara başlayıp genetiği değiştirilmiş insan yaratımı işine girer mi?

Karanlıkta normal bir insandan 8 kat daha iyi gören, çok daha yüksek frekanslı sesleri duyabilen, çok daha iyi koku alabilen, zeka ve öğrenme kapasitesi daha yüksek, kalıtımsal hastalıklara yakalanmayan, 2 kat daha güçlü, soğuğa ve sıcağa çok daha dayanıklı ve en az 100 yıl “genç” kalabilen bir insan…

Ve biliyor musunuz? “şimdiki teknoloji ile” bugün çalışmaya başlarsanız, 15-20 yıl içinde bu insanı üretebilirsiniz.

Not: Bu yazı genetiği değiştirilmiş organizmaların zararlı olup olmadığı üzerine değildir. Geçmişten bugüne, insanlığın çevresindeki canlıları şekillendirme gücünü anlatmaktadır.

Zafer Emecan