Başlıktaki gibi cümleleri duymuş olabilirsiniz. Genellikle de devamında, “Bu keşifleri ondan çok öncesinde X kişisi veya Y toplumu keşfetmişti, o kişi gelip fikri bunlardan aldı.” diye devam edilir.

Ancak bilimsel düşünce böyle çalışmaz; bilim de böyle işlemez. Copernicus (Kopernik) örneği üzerinden giderek bu tarz “ondan öncesi var”cı yaklaşımın bilimsel olmadığını anlayalım:

Kendisinden çok önce Aristarchus, ondan birkaç yüzyıl sonra Biruni, ondan sonra ise aradaki birçok kişi Kopernik’e atfedilen “Güneş Merkezli Sistem” modelini dile getirmiştir, bu bilinen bir gerçek.

Fakat Copernicus’u onlardan ayıran, onun gözlemlerini, savını destekleyecek biçimde bir yayınhaline getirmesidir. Güneş merkezli evren modeline ulaşmak için yaptığı gözlemleri, “başkalarının da tekrarlayabileceği” biçimde toplamış, delillerini ortaya koymuştur. Tıpkı, mikrobun (tek hücreli canlıların) varlığını ve bizler gibi canlılar üzerinde etkisi olabileceğini eski Yunan düşünürlerinin ve Akşemseddin gibi İslam alimlerinin dile getirmesi gibi… Benzer şekilde canlıların sabit olmadığı fikrini Antik Yunan’da Empedokles‘in İslam alimlerinden el-Cehiz‘in, Biruni‘nin, el-Tusi‘nin, el-Dinavari‘nin, İbn Miskeveyh‘in, İbni Haldun‘un, el-Haytam‘ın, el-Kazini‘nin bahsetmiş olması, üzerinde kafa yorması gibi. Fakat, mikrobun varlığını ve nasıl bir şey olduğunu, nasıl çalıştığını şüpheye yer bırakmayacak biçimde açıklayan Louis Pasteur’dür. Canlıların neden değiştiğini, nasıl değiştiğini, evrim sürecini, mekanizmalarını ve bariz sonuçlarını ortaya koyan Charles Darwin‘dir.

O halde, mikrobun veya evrimin kaşifine ilk çağ Yunan bilginleri veya İslam bilginleri diyemeyiz. Çünkü bunlar, mikroorganizmaların varlığını kanıtlayabilecek tek bir çalışma veya tekrarlanabilir kontrollü deneyler yapmamış, sadece “olabilirliğinden” söz etmişlerdir, bir “fikir” düzeyinde bırakmışlardır. Benzer şekilde evrimin kaşifi, Darwin’den birkaç (on) sene önce de bu fikirler üzerinde duran Lamarck, Chambers, Erasmus Darwin (Darwin’in kendi dedesi) ve benzerleri de değildir. Bu saydığımız isimler, evrimin “olabilirliğinden” söz etmiş; ancak fikir düzeyinde bırakmışlardır: Nasıl, neden, ne yöntemlerle olduğundan bahsetmemiş veya bahsetseler de ortaya sistemli, somut ve tekrarlanabilir veriler koyamamışlardır.

Bir Olguyu Dile Getirmek, İspatlamaktan Farklıdır!

Bir olgudan “söz etmek”, daha ziyade bir öngörüdür. Öngörüler elbette kıymetlidir; sonuçta bir düşüncenin sizi bir sonuca götüreceğini öngörebilmek büyük bir yetenektir. Antik Yunan filozoflarının modern bilimde gördüğümüz neredeyse her şeyi önceden öngörmeleri muazzam bir başarıdır.

Ancak bunların hepsi birer öngörü, birer ihtimal olarak ileri sürülmüş felsefi pozisyonlardır. Bir öngörüyü doğrulayan, onu gerçek kılan şey ise somut bilimsel çalışmalardır. Bir öngörünün kabul edilmesi için onu “delilleri” ile birlikte açıklamanız gerekir. Herkesi ikna edebileceğiniz “elle tutulur” argümanlar ortaya koyabilmelisiniz. Bugün birisi çıkıp ısrarlı bir biçimde “Eğer kütleçekimi kontrol altına alabilirsek ışıktan hızlı yolculuk yapabiliriz!” diyebilir. Paralel evrenlerden, çoklu evrenlerden bahsedebilirsiniz. İnsan evriminin henüz bilmediğimiz bir diğer boyutta devam ettiğini söyleyebilir, şu anda burada dizileyemeyeceğimiz kadar bol sayıda argüman geliştirebilirsiniz. Bu tür fikirlerin büyük bir kısmı, saygın bilim insanlarınca bile ileri sürülmektedir!

Ancak bu öngörüleri kim yaparsa yapsın, o öngörüyü net bir şekilde test ederek ortaya koyan kişinin adı tarihe geçecek, kaşif o olacaktır. Çünkü bilim somut verilerle işler, öngörüler bu işin bir parçasıdır; ancak nihai sonucu asla olmamıştır ve asla da olmayacaktır.

Peki ya Higgs? Einstein?

Tabii öngörünün ne kadar detaylandırıldığı da önemlidir. Örneğin Higgs Bozonu örneğinde, elinde somut bir ispat olmamasına rağmen Peter Higgs, eldeki verileri en iyi açıklayan açıklamanın bu bozon olacağını ileri sürmüştür. Bu iddiadan on yıllar sonra, öngörü doğrulanmış ve Higgs’in adı tarihe geçmiştir. Çünkü Higgs, teorik bir biçimde bunun bu şekilde olması gerektiğini göstermiştir. Tıpkı Einstein’ın öngörülerinin teorik olarak gösterilmesi ama pratik olarak ispatının yıllar sonra yapılması (hatta bazı durumlarda halen yapılamaması) gibi. Yani teorik çalışmalarla, gözlemsel öngörüler birbirine karıştırılmamalıdır. Bir teorik çalışma elbette somut veriler sunabilir; ancak bir gözlemsel öngörünün sahibi, o öngörünün doğru çıkması durumunda muhtemelen “kaşif” ya da “mucit” olarak anılmayacaktır.

O halde; Güneş merkezli (yani dünyanın evrenin merkezi olmadığı) evren gerçeğini ilk keşfeden kişi Copernicus’tur. Bu olguyu elle tutulabilir, üzerine düşünülebilir ve bir şekilde kanıtlanabilir biçimde ortaya koyan ilk kişidir. Hal böyleyken, zamanında o bunu demişti, öteki şöyle yapmıştı demenin anlamı yok. Copernicus, öncüllerinden çok daha büyük bir “dahi”dir.

Hazırlayan: Zafer Emecan
Geliştiren: Çağrı Mert Bakırcı (Evrim Ağacı)