Analog televizyon yayınında herhangi bir kanal ayarlı olmadığında, ekranda sürekli hareket eden beyaz ve siyah noktalar görürüz. Buna halk arasında “karıncalı görüntü” deniliyor.

Tabi bunu görebilmek için eski, analog, halk arasında “tüplü televizyon” diye bilinen bir televizyona sahip olmanız gerekir. Günümüz LCD ve Plazma televizyonları çoğunlukla bu paraziti filtreleyerek kullanıcıya yansıtmıyorlar.

Kusursuz şartlar altında, anten ucunda bir sinyal olmayacağı için televizyonun tasarımına bağlı olarak ya siyah ya da beyaz bir görüntü görmemiz gerekmektedir. Ancak, hiçbir zaman bu tek düze görüntüyü göremiyoruz. Yani analog televizyonlarda gördüğümüz bu şeyler televizyonun üretiminde eklenmiş şeyler değil.

Bu gördüğümüz “karıncalar”, çevremizdeki elektronik cihazların, yüksek akım iletim hatlarının, Güneş’ten ve yıldızlarda gelen radyasyonun, hatta evlerimizdeki ampüllerin yaydığı parazitlerdir. Ancak, bu parazitlerin arasında çok gizli birşey de bulunur;  evrenin doğum izleri!

Evren birçok bilim insanı tarafından kabul edildiği gibi, Büyük Patlama (Big Bang) sonucu bir tekillikten meydana gelmiştir. Bu patlamadan sonra bugün gördüğümüz, göreceğimiz herşey şekillendi ve şekillenmeye devam ediyor; yıldızlar, gezegenler, göktaşları, canlılar ve tabi ki biz.

Hiranya Peiris
London Collage Üniversitesinden kozmolog Hiranya Peiris, kozmik mikrodalga fon ışınımının elektronik cihazlarda parazit olarak algılanabildiğini ortaya koyan araştırmalarının sonucunu böyle bir pozla açıklamayı uygun bulmuş…

 

Bütün bunların televizyonlarda gördüğümüz karıncalı görüntü ile ne alakası var diyebilirsiniz. Ancak televizyonlardaki karıncalı görüntülerin yaklaşık %1’lik kısmı, evrenimizin oluşmasına olanak sağlayan Büyük Patlama’nın bir kalıntısıdır. Bizler, televizyonlarda evrenin genişlemesinden arta kalan tembel elektromanyetik dalgaları, yani kozmik mikrodalga fon ışınımını da görüyoruz.  

Televizyonlar sadece belli dalga boylarındaki elektromanyetik dalgaları almaya ayarlanmış olsa da, diğer dalga boylarının etkilerinden de uzak olamazlar. 118 ila 137 Mhz arasındaki UHF yayınlarını almak üzere tasarlanan bir televizyon elbette ki büyük oranda bu aralıkta yer alan sinyalleri kullanarak çalışacaktır. Ancak, analog cihazların doğası gereği diğer dalga boylarındaki frekanslar da bu cihazlarda parazit olarak kendilerini gösterirler. İşte, evrenin istisnasız her yerini kaplayan 160 Ghz’lik kozmik mikrodalga fon ışınımı da bu parazitlerden biridir.

Evrenin her yerini kaplayan bu ışınım, büyük patlamadan yaklaşık 380 bin yıl sonra, evren içinde ışığın yol alabileceği kadar genişleyip yoğunluğu azaldığında aniden yayılan ve günümüze kadar gelen fosil büyük patlama radyasyonudur. İşte televizyonda gördüğümüz ve genellikle halk olarak karıncaların çevirdiği film olarak değerlendirdiğimiz görüntülerin bir kısmı (%1 ila 3’ü arası) bu radyasyondan izler taşır. Bu etki sadece televizyonda karşımıza çıkmakla kalmaz, radyo dinlerken de kanal aralarında duyduğumuz hışırtılı sesin bir bölümü yine aynı “parazitin”, o fosil ışınımın bir sonucudur.

Hazırlayan: Mesut Özkan
Geliştiren: Zafer Emecan