Öncelikle müsterih olun, bu hiçbir zaman olmayacak. Dünyanın bir kütlesi var, tıpkı her madde gibi. Kütle çekim sahibi olmasa, kütlesi de olmazdı, yani hiçbir zaman var olamazdı.

Yine de bu durum üzerine durup düşünebiliriz. Tüm fiziği bir kenara koyup hayal edelim, bir şalteri indirdik ve Dünya’nın yerçekimi bir anda yok oldu. Ne olurdu?

Herşeyin ağırlıksız biçimde uzayda süzüleceğini farkedip, bu deneyimden heyecan duyduysanız, durup tekrar düşünün.

Öncelikle atmosferimizin Dünya’da kalmasının sebebi yerçekimidir. Dolayısıyla, düğmeye basıp yerçekimini kapattığımızda, atmosfer uzaya savrulup yok olacaktır. Sonrasında okyanuslar, masanız, telefonunuz ve kalan her şey, siz de dahil, yavaşça uzaya savrulur ve önce yavaş, sonra daha hızlı bir şekilde ondan uzaklaşırdınız.

Yerçekimi

Tabi sizin şöyle bir avantajınız var, tüm olumsuz koşullara rağmen (atmosfer yok, sular gitti, tüm yiyecekleriniz de) Dünya’ya tutunmaya çalışabilirsiniz. Üstelik bunun için çok az bir kuvvet yeterli olacak. Ama burada da bir sorun var, çünkü dünyamızı bir arada tutan da, onun kütle çekimi. Dolayısıyla Dünyamız da parçalara ayrılıp uzayda süzülmek isteyecek.

Şimdi durup herşeyin uzaya doğru savrulması üzerine düşünelim. Aslında benzer savrulmayı her gün yaşıyoruz.

Hareket halindeki bir araç fren yaptığında öne doğru, hızlandığında arkaya doğru kuvvet hissediyoruz, araç viraj aldığında da aksi yönde savruluyoruz. Bu hareketler ivmeli hareket örnekleridir ve etkisi de kütle çekim kuvvetiyle çok benzeşiyor.

Bir otomobil kazasında sizi ön camdan fırlatan etken, ivmenin yol açtığı g kuvvetidir. Ne kadar güçlü ve dikkatli biri olursanız olun, bu kuvvetin sizi savunmasından bir yerlere tutunarak kurtulamazsınız. Otomobil kullanmak “ciddi bir iş”tir. Dünya’da her yıl 1 milyon insan nükleer santral kazalarında değil, otomobil kazalarında ölüyor.

 

İşte Einstein da benzer bir akıl yürütmeyle kütle çekim ile ivmeli hareketin eşdeğer olduğunu söylemiştir. Şöyle düşünelim, ayaklarınızın altında bir tartı var ve bir roketin içindesiniz. Roket havalanırken ivmesi öyle akıllılıkla ayarlansın ki, uzaya çıktığınızda bile ağırlığınız (size etki eden kütle çekim kuvveti) değişmesin. Bu mümkün mü? Pek tabi mümkün. Dünyadan uzaklaşırken, yani yerçekimi daha az hissedilirken, rokettin yukarı doğru ivmelenmesini bunu telafi edecek biçimde arttırabiliriz.

Yazının başındaki senaryoda bir şalteri indirerek kütle çekimini yok ettik. Şimdi de Dünya’yı durduralım, ne olurdu? Yine üzerindeki herşeyle birlikte uzaya savrulacağımızı söyleyebiliriz. Tıpkı fren yapan, hızlanan veya viraj alan bir araçta hissettiğimiz gibi.

Kütleçekim ile ivmeli hareket arasındaki bu derin bağlantıyı yorumlamak, Einstein’ı genel görelilik kuramına götüren yoldu. Ancak o ayrı ve uzun bir hikaye. Merak edenler özel görelilikle ilgili yazı dizimizi ve Brian Greene’in ‘Evrenin Zarafeti‘ kitabının üçüncü bölümünü okuyabilirler.

Hilal Bulut

Yararlanılan Kaynaklar:
https://www.livescience.com/17809-gravity.html
kozmik Anafor/ ‘Özel Görelilik 1- Referans Sistemleri’ yazısı.
Evrenin Zarafeti/ Brian Green
Evrenin Dokusu/ Brian Green
http://curious.astro.cornell.edu/about-us/39-our-solar-system/the-earth/other-catastrophes/64-what-would-happen-if-the-gravity-on-earth-was-suddenly-turned-off-beginner