Merhaba bilim aşıkları… Bu yazıyı ‘Kozmik Anafor‘ yöneticilerinin teşviki ile kaleme alıyorum. Kozmik Anafor’un yöneticileri, elbette ciddi bilim insanları…
Onlar antik Mısırlıların uzaylılarla “al takke – ver külah” muhabbet ettiklerine, ya da Mayaların helikopter yaptıklarına inanmazlar. UFO hikayelerine gülüp geçerler. İçinde On Emir’in bulunduğu altın sandığın telsiz olduğuna, bu adamları kesseniz inandıramazsınız…
Çünkü bilim insanları hurafelere inanmaz, onlar için katı gerçeklik önemlidir… Fakat zannetmeyiniz ki, bilim insanları hayal kurmaz, veya kurulan hayalleri küçümser. Böyle bir şey yok. Hayaller, insan çocuklarının dünyayı (belki de sonradan kainatı) keşfetmesinin önünü açar. Hayallerimiz olmasaydı, bilimsel gerçeklerin hiç bir önemi olmazdı.
Elbette hayallerin bilimsel verilerle desteklenmesi gerekir. Eğer ki ‘Jedi’ adındaki gizli bir tarikatın üyelerinin, ellerindeki ışın kılıçlarıyla imparatorluk donanmasına kafa tuttuğunu hayal ederseniz, hoş bir senaryo yazabilirsiniz. Fakat elinizdeki senaryo asla gerçekleşmez. Öte yandan her hayali de küçümsememek gerekir. Kim bilir? Belki bir kısmı gerçekleşebilir. Bilim – Kurgu yazarlığını önemsemek gerekir bana kalırsa…
Biraz Fransız kaldık
Sizlerle bilim kurgu yazarlarının atası kabul edilen Jules Verne’in bir fikrini paylaşmak istiyorum; AY TOPU… Jules Verne adlı arkadaşımız Fransız olup, 19’uncu yüzyılda yaşamış bir yazar. Bu arkadaş biraz uçuk bir tip; denizlerin altında yirmi bin fersahlık bir hayal kurabiliyor. Ya da Dünya’nın merkezinde bir takım medeniyetlerin olduğunun hikayelerini yazıyor. Özetle kendisi, hayal gücü geniş bir kardeşimiz.
Jules Verne’in AY’A SEYAHAT adlı bir kitabı var. Söz konusu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Dünyadan Ay’a giden gezginler, Ay yüzeyinde ellerinde şemsiyelerle dolaşıyor (Çünkü ay çok sıcakmış) Bu arada Ay’dakı iki imparatorla karşılaşıyorlar. Ay imparatorları birbirlerinden nefret ediyor ve elbette hepsi de akıcı Fransızca konuşuyor. Bizim dünyalılar Aylılara bir iki nasihat ediyor ‘Oğlum bakın neyi paylaşamıyorsunuz? Ay dediğin küçük bir uydu. Efendi olun, birbirinizi kırmayın…’
Tabii söz konusu romanın, günümüz bilimsel gerçekleriyle bir ilgisi yok. Ama bana kalırsa Jules Verne’in bir fikri var ki, gelecekte uygulanması mümkündür.
Uzaya nasıl çıkalım?
Şimdi edebiyatı bir köşeye bırakıp, biraz bilim yapalım.
Jules Verne, uzaya nasıl çıkılacağı meselesine kendince bir çözüm buluyor. Unutmayın ki, Jules Verne’in yaşadığı dönemde havadan ağır taşıtların uçabileceğine inanılmıyordu. Henüz Wright Kardeşler serbest amino asitler olarak dolaşıyordu ve bırakın uçağı, içten yanmalı motorlar bile icat edilmemişti. Havai fişekler kullanılmakla birlikte, sıvı yakıtlı füze kavramı ortada yoktu. Çoğu kişi uzayda kütle çekiminin hissedilmeyeceğinin bile farkında değildi. Uzayın büyük ve kesintisiz bir boşluk olduğu, uzayda nefes alabileceğimiz bir havanın olmadığı bile tam olarak anlaşılmamıştı.
Jules Verne, seyyahlarımızın (Astronot) içinde bulunduğu uzay gemisinin uzaya çıkmasının nasıl mümkün olabileceği fikri üzerinde durdu. Bu soruna kendince bir çözüm buldu. Uzay gemisi devasa büyüklükte bir topla uzaya gönderdi.
Aslında teorik olarak uzaya bir top ile madde göndermek mümkün. Mesele Kozmik Anafor’da bir kaç kez ele alınan ‘Kurtulma Hızı‘ ile ele alınmalı. Eğer havaya doğru bir taş atarsanız, o taş eninde sonunda yere düşecektir. Taşı daha hızlı bir şekilde havaya atabilirsiniz, bu durumda taş biraz daha fazla yükseğe çıkacak, fakat eninde sonunda yere düşecektir. Elinizdeki taşın yere düşmemesi için yapmanız gereken, dünyanın kurtulma hızını göz önünde buludurmanızdır. Eğer saniyede 11 bin 200 metre, yani saatte yaklaşık 40 bin kilometrelik bir hızla elinizdeki taşı uzaya fırlatırsanız, o taş yere düşmez, uzaya çıkar…
Olur mu olur…
Fakat saatte 40 bin kilometre korkunç bir hızdır ve bir tüfek mermisi bile o sürate ulaşamaz. Fakat teorik olarak böylesine büyük bir hıza erişen bir top yapmak mümkündür. Özetle Jules Verne haklıdır, büyük bir top yapıp, uzaya madde fırlatmak mümkündür.
Fakat Jules Verne’in düşünmediği bir mesele var. Eğer ki saatte 40 bin kilometre hızla uzay gemisini havaya fırlatırsanız, gemi içinde öylesine büyük bir basınç (g kuvveti) oluşacaktır ki, astronotlarımızın kemikleri bile un ufak olacaktır. Ayrıca geminin bütün elektronik aletleri birbirinin içine geçecektir. Özetle uzaya büyük bir topla madde fırlatabilirsiniz. Fakat bir uzay gemisi fırlatamazsınız… Fırlatacağınız gemi, anında patates püresine dönüşecektir…
Fakat madalyonun bir de ters yüzü bulunuyor.
Tamam Dünya’nın kurtulma hızı büyük, ancak Ay gibi, Mars gibi daha küçük kütleli cisimlerin kurtulma hızı o kadar da büyük değil. Mesela Ay’ın kurtulma hızı saniyede 11 bin 200 metre değil, 2 bin 400 metre kadar. Yani daha küçük bir top yaparak aydan uzaya çıkmak mümkün. Üstelik asteroitlerde durum daha da kolay, mesela Ceres’in (en büyük asteroit) kurtulma hızı saniyede 510 metre, yani saatte iki bin kilometrenin bile altında… Diğer asteroitlerin kurtulma hızı daha da küçük. Yine de bir ay topunun içinde olmak istemem, fakat kargo taşımak için uygun bir yöntem.
Ne işimize yarayacak, nasıl çalışacak?
Gelecekte öncelikle Ay’da maden işletmeleri kurulacaktır. Ay yüzeyinde ‘Regolit’ adı verilen toz tabakası maden açısından zengin ve işlemeye uygun bir yapıdır. Titanyum, Berilyum, Aliminyum gibi hafif metaller ile elektronik için kullanılacak altın ve bakır gibi metaller Ay’da üretilebilir.
Bu üretilen maddeler, yörüngede monte edilmeye uygun parçalar halinde Ay’da (Veya bir asteroitte) yapılır. Sonra Jules Verne topuna götürülerek yörüngeye çıkarılabilir. Yörünge istasyonundaki astronot – mühendisler de büyük uzay gemilerini üretebilirler. Böylece güneş sistemini keşfedeceğimiz filolarımız dünya üzerinde değil de, komşumuz Ay’da oluşturulabilir. Bana kalırsa böylesine bir projede Jules Verne topu önemli bir yer tutar.
Peki bu top nasıl çalışacak? İddia ediyorum ki, kurtulma hızı küçük gök cisimlerinde topumuz basit yaylı sistemlerle bile çalışabilir. Yani sapanın büyüğü… Fakat Ay yüzeyinde saatte 2 bin 500 kilometrelik bir sürat yakalamamız gerekeceği için, sapan işe yaramaz.
Bu durumda dünyadaki toplarda olduğu gibi bir patlamaya ihtiyacımız var. Namlu içerisindeki odacığa önceden belli bir miktarda hidrojen atomu yerleştirebilirsiniz. Bu hidrojeni güneş rüzgarlarının savurduğu maddelerden toplayıp biriktirmek mümkün. Daha sonra basınç altında sıkıştırılan hidrojen gazının merkezinde küçük bir patlama yapılır. Böylece aşırı ısı altında kalan atomlar, itici gücümüzü oluşturur. Tıpkı sıcak barut gazlarının namlu içindeki mermiyi ileri itmesi gibi.
Topun konuşlanacağı bölgeyi seçmek de önemli. Ay yüzeyinde büyük bir merkez kaç kuvveti yok. Fakat asteroitlerde topumuz (veya sapanımız) ekvator bölgesine yerleştirilirse, gezegenciğin merkez kaç kuvvetinden de yararlanır. Ayrıca yüksek tepelere topun kurulması da göz önünde bulundurulmalı. Böylece kütle çekim merkezinden uzaklaşılmış olacak, cisimleri uzaya çıkartmak daha kolay olacaktır.
Ben gelecekte Jules Verne topunun insan taşımacılığında kullanılacağını düşünmüyorum. Fakat kargo taşımacılığında kesinlikle çok başarılı bir yöntem olacağı fikrindeyim. Siz ne dersiniz?
Kerem Akyıl
Not: Okurumuz Kerem Akyıl’a bu oldukça keyifli yazı için teşekkür ederiz. Kullandığımız görsel, 1902 yılında yapılmış “ilk bilim kurgu filmi” olarak kabul edilen “A trip to the moon” isimli filmden alıntıdır.
Bunları da okumalısınız, okumak güzeldir:
Atmosfer Sahibi Olmanın Şartları: Merkür, Dünya Ve Titan
Bir gezegenin atmosfer sahibi olabi...
UFO'cu Sahtekarların Gözdeleri: Sirius, Dogon Kabilesi ve Pleiades
UFO meraklıları ve savunucuları gök...
Uzay Kime Ait? Uzayın Hukuktaki Yeri Nedir?
New York Planetaryumu eski müdürü R...
Güneş Sistemi Dışındaki Gezegenler: 2 (Öteuydular)
Güneş sistemi dışında üzerinde ...