İçerisinde yer aldığımız evrenin her ne kadar bir sınırı olmasa da ve hatta sonsuz bir büyüklükte bile olsa, İnsanoğlunun Evren hakkında bilgi sahibi olabildiği sınırlı bir evren bölgesi mevcuttur.

Bilim insanları, bu sınırın içerisinde kalan tüm alanı ve bu alanın içerisinde tüm cisimleri genel olarak “Gözlemlenebilir Evren” olarak tanımlamaktadır. Astronomlar, gün geçtikçe akıl almaz düzeyde gelişen devasa teleskop teknolojileri ile gittikçe daha uzun süreli pozlamalar ile gökyüzünü taramaktadırlar. Bu pozlamalar neticesinde de şu ana dek olmadığı kadar uzaktaki çok daha zayıf ve belirsiz cisimleri gözler önüne serebilmektedirler.

Işık, evrende sonlu bir hızla seyahat ettiğinden dolayı (Saniyede 300.000 Km) bizler, teleskoplarımızda gördüğümüz bu en uzak cisimleri şu anda bulundukları halleri ile değil, ışıklarının onları terk ettiği zamandaki (yani milyarlarca yıl önceki) halleri ile görüyoruz.

Şu ana kadar gözlemlenmiş olan en uzak cisimlerdeki yani “Ön Gökadalar”daki ışığın, bizlere ulaşabilmesi için 13 Milyar yıllık bir süre geçmiştirFakat insanoğlunun evrende geçmişe dönük yapmış olduğu bu taramanın da elbette bir sınırı mevcuttur.

ufuk4875
Evreni gözlemlemekte olduğu gibi, gezegenimiz Dünya üzerinde de görebileceğimiz uzaklığın belli bir sınırı vardır. Dünya’da ufuktan ötesini görmemiz mümkün değilken, evrende de kozmik ışık ufku bizim için sınırdır.

 

Bilindiği üzere evrenin ilk başlangıcı sırasında elektronlar ve protonlar, maddenin plazma hali dediğimiz bir halde yer alıyordu. Yani henüz atom halini alamamışlardı. Evren, tamamen ışık geçirmez bir yapıya sahipti ve bu hali ile bir parçacık ve ışık sisi çorbasından ibaretti.

Büyük Patlama’nın meydana geldiği andan 380.000 yıl kadar sonra olduğu tahmin edilen bir zamanda, parçacıklar bir araya gelmeye ve ilk atomları oluşturmaya başladı. Bu durum tamamen, evrenin bu zaman zarfında atomların oluşmasına zemin hazırlayacak düzeyde soğumuş olmasından ileri gelmektedir.

Evrende ilk atomların oluşmasının ardından ışık fotonları da, evrende rahatça seyahat edebilir hale gelmiş oldular. İşte bu anlar, İnsanoğlunun Evren’de en geriye gidebilmeyi umacağı zamanın sınırını oluşturmaktadır. Bu sınıra da Astronomlar, Kozmik Işık Ufku adını vermektedirler.

Gözlemlenebilir evreni ve dolayısı ile Kozmik Işık Ufkunu, merkezinde Dünya’nın yer aldığı dev bir balon şeklinde hayal edebiliriz. Bu balonun yarıçapı ışığın hızı ile sınırlıdır. Evrenin yaşı 13,7 milyar yıl kadar olduğuna göre, ışıkları bizlere bu sürenin altındaki bir zamanda ulaşabilen tüm cisimler ve gökadalar bu kürenin içerisinde yer alır.

Burada şunu unutmamak gerekir: ışığın hızı sınırlı olmasına karşın, evren durmaksızın genişlediği için bugün gördüğümüz en uzak galaksiler evrenin yaşı olan 13.7 milyar değil, bizden 30-40 milyar ışık yılı uzakta olabilirler. Bu durumu şu yazımızda anlaşılır biçimde açıklamıştık.

En üstte yer alan illüstrasyonda da sanatçı, bu küreyi en ayrıntılı hali ile işlemiş durumdadır. Merkezde Güneş ve İç Gezegenler, Asteroit Kuşağı, Dış Gezegenler, Kuiper Kuşağı, Oort Bulutu, İçerisinde yer aldığımız Kahraman Kolu, Samanyolu Gökadası, Yakın Çevre Gökadalar ve daha uzaktaki Gökadalar tasvir edilmiştir. Kürenin sınırını ise Gözlemlenebilir Evren’in sınırı ve Kozmik Işık Ufku oluşturmaktadır.

Hazırlayan: Sinan Duygulu
Düzenleme: Zafer Emecan