Yakın geçmişimize kadar Güneş Sistemi’nin en uzağındaki cismin Plüton olduğunu düşünüyorduk. Ne var ki, 1992 yılına kadar. Bu tarihten sonra, hem Güneş Sistemi’nin büyüklüğü, hem de gezegen algımız baştan sona değişti…

Palomar Gözlemevi’nde çalışan iki astronom David Jewitt ve Jane Luu, 1992 yılında Plüton gezegeninin de ötesinde yaklaşık 190 km çapında buzla kaplı bir cisim keşfetti. 1992 QB1 adı verilen bu cisim Güneş çevresindeki bir turunu 296 yılda tamamlıyordu.

1992 QB1, keşfedilen ilk Kuiper Kuşağı (Ecnebicesi Kuiper Belt) cismi olma özelliği taşımaktadır. İlk keşfin hemen ardından yeni keşiflerin ardı arkası kesilmedi ve yüzlerce yeni cisim keşfedilmeye devam edildi. Bu keşifler neticesinde, bilim insanlarının uzun süredir kuşku duydukları Kuiper Kuşağı’nın kesin bir şekilde varlığı kanıtlanmış oluyordu.

1930’lu yıllardan beri varlığı tartışılan bu kuşak ile ilgili ilk ciddi makaleyi 1951’de Gerard Kuiper yayınlanmıştır ve kuşak keşfedildikten sonra da onun adı ile anılmaya başlanmıştır. İşin ilginç yanı, Gerard Kuiper’in böyle bir kuşağın artık günümüzde kalmamış olması gerektiğini savunan kişilerden birisi olmasıydı.

Artist's_conception_of_Sedna
Cüce gezegen Sedna gibi, Kuiper Kuşağı objeleri o kadar uzaktır ki, o mesafeden Güneş sadece çok parlak bir yıldız gibi görünür. Bu nedenle kuşaktaki gök cisimlerinin hemen hemen tümü -240 santigrat derecenin altında ısıya sahip, aşırı soğuk yapılardır. Bu aşırı soğuk yüzünden büyük oranda azot, karbondioksit ve su buzundan meydana gelirler.

 

Kuiper Kuşağı, Neptün gezegeninin ötesinde, yaklaşık 30 ile 55 Astronomik Birim (1 Astronomik Birim = Dünya ile Güneş arasındaki uzaklık yani 150 milyon km’dir) arasında bir uzaklıktan başlamaktadır. Yani 4.5 ile 8.5 milyar km gibi bir uzaklıktan söz ediyoruz. Buradan başladığı düşünülen kuşağın tümü ise 100 milyar km’den daha öteye kadar uzanır. 

Güneş Sistemi’nin oluşmasının ardından geriye kalan “döküntü” cisimlerinin toplandığı Kuiper Kuşağı, genel olarak Mars ile Jüpiter’in yörüngeleri arasında yer alan Asteroit Kuşağı ile benzerlik göstermektedir ve simit şeklindedir. Asteroit Kuşağı’ndan bir farkla ki, Kuiper Kuşağı’nda yer alan cisimler daha çok buzla kaplıdır.

Çok küçük milyonlarca parçanın yanı sıra çok daha büyük çapta “Cüce Gezegen“ler de bu kuşakta yer alır. Yapılan gözlemler neticesinde Kuiper Kuşağı’nda, 100 km çapından büyük 100 bin civarı cisim olduğu tahmin edilmektedir. Daha küçük boyutlarda ise 1 milyonun üzerinde cisim olduğu düşünülüyor.

Kuiper Kuşağı
Eskiden gezegen olarak isimlendirdiğimiz, ancak şu anda bir cüce gezegen olarak tanımlanan Plüton’un yörüngesi de Kuiper Kuşağı içinden geçer.

 

Kuşakta yer alan cisimlerin bazılarının yörüngesi aşırı eliptik ve basık olabilir. Örnek vermek gerekirse; kuşak içerisinde yer alan Sedna’nın korkunç eliptik bir yörüngesi vardır ve Güneş etrafındaki bir turunu tamamlaması 11.300 yıl kadar sürmektedir (Hatırlatalım, Plüton bir turunu 248 yılda tamamlar).

Bu cisimler, gezegenlerin yer aldığı yörüngelerin çok ötesinde yaklaşık 25 Astronomik Birim genişliğindeki bir alanda kararlı yörüngelerinde dönmektedirler. Nadir olarak ise bazıları buz devi gezegenlerin kütle çekimine kapılarak onların birer uydusu haline gelebilirler. Neptün’ün uydusu Triton örneğinde olduğu gibi… Ya da daha ötesinde, aynı etki sebebi ile Güneş’e doğru hızla yol alarak aşırı eliptik bir yörünge ile kısa periyotlu bir kuyruklu yıldıza dönüşebilirler.

Güneş Sistemi’nde şu anda hızla yol alan Yeni Ufuklar (New Horizons) Plüton’un ötesinde yeni hedefine doğru yol alıyor ve bu Kuiper Kuşağı cismine ulaştığında bize hakkında ayrıntılı bilgiler ulaştıracak. Daha sonrasında da Güneş Sistemi dışına doğru yoluna devam edecek.

Zafer Emecan & Sinan Duygulu