Eskiden, çok eskiden, her ne kadar ilk teleskopların icadına kadar Mars hakkında çok önemli bilgilere ulaşamasalar da astronomlar, matematikçiler ve filozoflar Mars’tan gözlerini ayıramıyorlardı.

Gökyüzünde belirgin kızıl parlaklığıyla insanları büyüleyen Mars’ın gökyüzünde hareket eden bir cisim olarak belirtildiği ilk kayıtlar bundan yaklaşık 5.000 yıl önce Mısırlı astronomlar tarafından yazılmıştı. Ayrıca Babillilerin Mars hakkında önemli astronomik hesaplamalar yaptıklarını da biliyoruz. “Mars’a kanallar inşa eden Marslılar” kurgusu aslında gözlem araçlarının yetersizliğinden kaynaklandığı için, konuya girmeden evvel Mars gözlemlerinin kısa tarihine bir göz atmakta fayda var.

M.Ö 300’lerde Aristo, bir tutulma sırasında Mars’ın Ay’ın ardında kaldığını gözlemleyerek Mars’ın Ay’dan daha uzak bir noktada bulunduğu çıkarımını yapmıştı. M.Ö 100’lü yıllarda Batlamyus Mars’ın yörüngesel hareket problemini de çözüme kavuşturmak amacıyla oluşturduğu Güneş Sistemi modelinde Mars ile ilgili önemli çalışmalar yaptı.

Antik dönemlerde Mars ve diğer gezegenlerin arkaplanlarındaki yıldızlara göre hareket ediyor oluşu, büyük ilgi çekiyordu.
Antik dönemlerde Mars ve diğer gezegenlerin arka planlarındaki yıldızlara göre hareket ediyor oluşu, büyük ilgi çekiyordu.

 

M.S. 400’lü yıllarda ise Hint astronomlar Mars’ın tahmini çapını hesapladılar. Bu dönemden 1600’lü yıllara kadar 13 Ekim 1590’da Michael Maestlin’in Mars’ın Venüs tarafından örtülmesini gözlemlemesi dışında Mars hakkında çok önemli çalışmalar veya keşifler yapılmadı.

1600’lü yıllara gelindiğinde Tycho Brahe’nin Mars’ın günlük paralaks değerini hesaplaması, Johannes Kepler’ın da ilk göreli Mars uzaklığını ölçmesini mümkün kıldı. Ancak o zamanın gözlem araçlarının yetersizliği, hesaplama ve ölçümlerin önüne doğrudan bir engeldi. Nihayet 1610 yılında, teleskobun mucidi Galileo Galilei tarafından ilk defa teleskopla Mars gözlemi yapıldı. Galileo’nun bu gözlemi astronomide büyük gelişmelerin önünü açacak bir kilometre taşı olacaktı. Örneğin ilk teleskoplar sayesinde Hollandalı astronom Christiaan Huygens tarafından 1639 yılında Mars’ın ilk arazi çizimleri ortaya çıkarıldı. Bu çizimler dönemin teleskoplarının kalitesi göz önüne alındığında oldukça başarılı kabul edilir ancak elbette pek çok ayrıntıdan da yoksundur.

Christian Huygens’in Syrtis Major çizimi.
Christian Huygens’in Syrtis Major çizimi.

 

Huygens’in ilk Mars çiziminde yer verdiği ‘’V’’ şekli ‘’Syrtis Major’’ olarak bilinmektedir. Huygens’in çiziminde bu şeklin gerçekte olduğundan çok daha büyük olduğunu fark edebiliyoruz. Huygens’in ardından yine teleskopların sağladığı büyük avantaj sayesinde Mars’ın günlük paralaks değeri Güneş ve Dünya arası mesafeyi de öğrenmek amacıyla 1672 yılında Giovanni Cassini tarafından yeniden ölçüldü. 1800’lü yıllara gelindiğinde ise teleskopların bir kademe daha gelişmesiyle Mars’ın yüzey yapılarını gözlemlemek mümkün hale geldi. Bu gelişmeyle birlikte de Mars hakkında büyük tartışmalar başlayacaktı. 

Bu arada şunu belirtmek gerekir ki, özellikle 18 ve 19. yy’da teleskoplarımızın gelişmesi ve -biraz daha- detaylı, ancak fikir vermekten uzak görüntüler almaya başlamamızla birlikte, çoğu bilim insanı Mars ve Venüs’te yaşam olduğuna ikna olmuştu. Bilim insanlarına göre Venüs, ormanların hakim olduğu, sıcak ve bol yağmurlu tropik bir gezegendi. Benzer biçimde Mars da, yüzeyinde sıvı halde suyun aktığı, denizlere, göllere ve nehirlere sahip bir gezegen olarak görülüyordu.

5 Eylül 1877’de Mars’ın günberi karşı konumuna gelmesini fırsat bilen İtalyan Astronom Giovanni Schiaparelli, Milan’da 22 cm’lik teleskobuyla ilk Mars haritasını çizmek üzere işe koyuldu. Schiaparelli gerçekten başarılı bir şekilde Mars’ın pek çok yüzey şeklini çizdi. Ancak yine de ne olduğunu tam olarak anlayamadığı bazı yapılar görüyordu. Bu yapılar Mars çöllerini boydan boya geçen düz çizgilerdi. Bu yüzden Schiaparelli bu düz çizgilere İtalyanca “canali” ismini verdi.

Schiaparelli’nin çizdiği ilk Mars haritası.
Schiaparelli’nin çizdiği ilk Mars haritası.

 

O zamanlar “canali” kelimesinin aslında İngilizce’de “oyuk” anlamına gelen “channel” kelimesi olarak çevrilmesi gerekirken, basit bir çeviri hatasıyla “kanal” anlamına gelen “canal” kelimesine çevrilmişti. Bilindiği üzere “oyuk” (channel) kelimesi su ile ilgisi olmayan, düz bir hatta oluşmuş çukur anlamına gelirken; “kanal” (canal) kelimesi ise yapay yollarla su taşımak için açılmış yol anlamına gelmektedir. Nihayetinde uzunca bir zaman Schiaparelli’nin bahsettiği bu çizgiler başkaları tarafından görülemeyince daha sonra bu çizgilere “optik illüzyon” yakıştırması yapıldı.

Schiaparelli’nin ardından tüm bu gözlemler ve tartışmalardan etkilenen Amerikalı astronom Percival Lowell, Schiaparelli’nin kullandığı teleskoptan yaklaşık iki kat daha güçlü olan 30 ve 45 cm’lik teleskoplara sahip bir gözlemevi inşa etti ve Mars gözlemlerine başladı. Lowell, 1895’ten ölüm yılı olan 1916’ya kadar yüzlerce Mars çizimi yaptı. Yaptığı çizimlerde yapay yollarla oluşturulmuş gibi gözüken kanal sistemlerine de yer veren Lowell, kendini Mars’taki canlıların bu kanal sistemleri ağını inşa ettikleri fikrine fena kaptırmıştı.

Percival Lowell’in hayali Mars kanalları çizimi.
Percival Lowell’in hayali Mars kanalları çizimi.

 

Aynı zamanda Mars dağlarından ilk bahseden astronomlardan biri olan Lowell, Marslıların bu kanallar sayesinde kutupta buzla kaplı bölgelerden ekvatorun kuru bölgelerine su taşındığını iddia ediyor ve hatta şunları söyleyecek kadar ileri gidiyordu; “Mars’ta şu ya da bu tür canlıların yaşıyor olduğu, o canlıların ne olduklarının bilinmediği kadar açık.”

Konuyla ilgili Gezegenler Kılavuzu kitabının yazarı ve astronom Patrick Moore, kitabının 117. sayfasında şöyle yazıyor; “Lowell gözlemlerini yaparken 45 santimlik bir mercekli teleskop kullanıyordu. Türünün en gelişmiş örneklerinden biriydi. Bu konuda size garanti verebilirim, çünkü onu Ay’ın haritasını çıkardığım günlerde çok kullandım. Onunla Mars’a da bakmıştım, ancak herhangi bir kanal gördüğümü iddia edemeyeceğim.”

Teleskoplar güçlendikçe yapay kanallar fikri çürüyor gibiydi. Öyle ki, 1909 yılında Fransız astronom Camille Flammarion tarafından 84 cm’lik bir teleskopla yapılan Mars gözlemlerinde düzensiz şekiller haricinde bahsedilen bu kanallara rastlanmadı. Flammarion’un kullandığı bu teleskobun Schiaparelli’nin kullandığı teleskoptan yaklaşık dört, Lowell’in en güçlü teleskobundan ise iki kat daha güçlü olduğunu da belirtelim.

1965’te Mariner 4 tarafından çekilen bir Mars yüzeyi fotoğrafı.
1965’te Mariner 4 tarafından çekilen bir Mars yüzeyi fotoğrafı.

 

Ayrıca 1965 yılında Mars’ın yakınından geçen ilk uzay aracı olan Mariner 4’ün gönderdiği fotoğraflarda bile bahsi geçen kanallara rastlanmadı. Mesele yalnızca, Lowell ve onunla birlikte birkaç astronomun daha teleskoplarının fazla ayrıntılı haritalar çıkarmak için yetersiz olduğu gerçeğini kabullenmeyerek görmek istedikleri şeyleri çizmeleriydi. Nitekim Lowell, Mars’ta bahsettiği kanalları Jüpiter, Merkür ve Venüs’te de gördüğünü iddia ediyordu.

Oldukça kısa bir süre içerisinde terkedilen Mars Kanalları hipotezi, bizlere bugün sıkça yaşanan Mars sanrılarını hatırlatıyor. Ayrıca Mars Kanalları iddiasının zaman içinde gözlem araçlarının güçlenmesiyle yavaş yavaş terkedilmesi, günümüzde UFO video ve fotoğraflarının netleştikçe aslında görüntülerdekilerin UFO olmadıklarının anlaşılmasıyla da benzerlik gösteriyor. Nerede bir belirsizlik varsa, insanoğlu imgelemlerini oraya yerleştirmekten kendini alıkoyamıyor.

Kemal Cihat Toprakçı

Kaynaklar:

  • Gezegenler Kılavuzu – Patrick Moore
  • http://www.nasa.gov/audience/forstudents/postsecondary/features/F_Canali_and_First_Martians.html
  • https://en.wikipedia.org/wiki/Martian_canal