Teleskop, icad edildiği günden bugüne; evreni anlamamızda çığır açmış, bize evrene ait milyonlarca sırrı keşfetme imkanı sağlamış olağanüstü bir “bilimsel araç”tır. Eğer teleskop olmasaydı, şu an evrene ait bildiklerimiz milattan önceki yıllarda bilinenlerden çok da farklı olmayacaktı.
Eskiden, yapımı çok zor olan teleskoplar ancak gerçekten gökbilim ile ilgilenen bilim insanları ve az sayıda çok zengin kişinin sahip olabileceği araçlarken, şu anda gelişen teknoloji sayesinde ucuzladı ve dileyen herkesin erişebileceği konuma geldi. Ancak, aynı zamanda kazançlı bir “pazar” haline de dönüştü.
Artık, teleskop firmaları bilimsel gerçekleri bir kenara bırakarak halka süslü sözler ve bolca yalanla birlikte teleskop satmaya çalışıyor. Bunu kınamıyoruz, tüketim toplumu olmanın doğal bir sonucudur bu. Pazar ekonomisi, size ihtiyacınız olsun veya olmasın bulduğu her şeyi satmaya çalışacaktır. Biz, bu yazıda bir teleskop aldığınızda ne göreceğiniz, ne elde edebileceğinizi açıklamaya çalışacağız.
Lütfen öncelikle veya bu yazıyı bitirdikten sonra, teleskoplarla ilgili şu yazılarımızı okuyun. Bunları okumadan teleskop almaya kalkışmayın:
1 Temel Bilgiler | 2 Mercekli Teleskoplar | 3 Aynalı Teleskoplar
Firmaların pazarlama stratejilerinin en önemli kısmı, teleskop satın alan bireyin ayaklarının altına gökyüzünün serileceği yönünde. Bu pazarlama yöntemi o kadar başarılı oldu ki, teleskop satın alanların büyük kısmı objektiften baktığında gezegenlerin, galaksilerin gözlerinin önüne serileceğini sanıyor. Oysa gerçekler öyle değil!
İnsan gözü, ışık algılamada çok başarılı bir organ değildir. Evrimsel süreçte gündüzleri güçlü Güneş ışığı altında renkli ve iyi görmeye, geceleri ise soluk Ay ışığı altında siyah beyaz ve kabaca görmeye programlanmıştır. Geceleri gökyüzünde görülen yıldız, gezegen, nebula ve galaksilerin ışığı ise, Ay’dan (cismin parlaklığı ve uzaklığına göre) yüzlerce, binlerce, onbinlerce defa daha soluktur.
Yani, 1 trilyon yıldızdan oluşan, bize en yakın (2.4 milyon ışık yılı) büyük galaksi olan devasa Andromeda‘nın ışığı bize o kadar soluk biçimde gelir ki, çıplak gözle gökyüzünde güç bela seçmemiz mümkün olur. O galaksiye teleskopla baktığımızda ise, baktığımız teleskobun açıklığına (ayna – mercek çapı) göre gözümüze gelen ışık miktarı evet, biraz daha artar.
Ancak bu artış, bir dolunayın bize sağladığı ama renkli görmemize yetmeyen ışıktan çok çok daha azdır. Teleskobun büyüklüğünden bağımsız olarak, gözümüzün böylesi düşük ışığı algılama yetersizliği nedeniyle, ne yaparsanız yapın teleskobun göz merceğinden baktığınızda fotoğraflarda gördüğünüz rengarenk ve ışıltılı Andromeda görüntüsünü göremezsiniz.
Evet, isterseniz uzaya çıkıp Hubble Teleskobu‘nun objektifine gözünüzü dayayın, görebileceğiniz tek şey soluk sisli bir görüntü olacaktır. İnsan gözü, böylesi düşük seviyede gelen ışıktaki renkleri algılayabilecek düzeyde değildir!
1900’lü yıllara kadar dev teleskoplar ile Andromeda bilim insanlarınca izlenmiş olmasına rağmen, onun bir galaksi olduğunun anlaşılamamasının en büyük nedeni budur. Çünkü, 1900’lü yıllara kadar gökyüzü gözlemleri hep çıplak gözle yapıldı. Dev bir teleskoptan da baksanız, gözünüz detayları seçemez. O nedenle cebinizdeki para ne olursa olsun, aldığınız teleskoba gözünüzü dayadığınızda gökyüzü rengarenk ve ışıl ışıl ayaklarınızın altına serilecek sanmayın. Ayrıca işin bir sıkıntılı yönü daha (teleskop kullanmayı öğrenmek) var ki, onu da yazının ilerleyen bölümlerinde anlatıyoruz.
Aynı şey, gezegenler için de öyledir. Satürn gezegeninin halkaları küçük bir teleskopla bile ayırd edilebilir ancak, ayırma gücünün bir limiti vardır. Asla Satürn’ün halkalarının detaylı yapısını, Satürn’ün bulut sistemlerini göremezsiniz. Tüm görebileceğiniz, sarımsı soluk bir gezegen ve sarımsı soluk tek parça bir halka yapısıdır.
Jüpiter gezegeni de internette ve belgesellerde gördüğünüz görüntülerden aşina olduğunuz üzere yüzeyinde rengarenk fırtınalar kopan, çok detaylı halka biçimli bulut oluşumları olan bir gezegendir. Teleskopla bu gezegeni gözlemlediğinizde yine ne yaparsanız yapın teleskobun göz merceğinden bakarak bu bulut oluşumlarının renklerini göremezsiniz. Gezegenin tümünü kaplayan fırtına bulutlarını ancak çok soluk biçimde ve dikkatlice baktığınızda farkedebilirsiniz.
Burada, baktığınız teleskobun gücünün önemi yoktur. İster 800 liralık 7 cm çaplı mercek çaplı teleskopla, isterseniz 20 bin liralık 20 cm ayna çaplı bir teleskopla gözlemleyin, renkleri gözleriniz algılayamaz.
Çıplak gözle bile görülebilen Orion Nebulası‘na güçlü bir teleskopla baktığınızda görebileceğiniz tek şey, siyah beyaz, puslu bir bulut oluşumudur. Gözünüz bulutsudaki detayları asla ama asla seçemez. 30 cm ayna çaplı muhteşem bir teleskobunuz dahi olsa, göz merceğinden baktığınızda göreceğiniz şey budur.
Ayrıca teleskoplar kolay kullanılan cihazlar değildir. Kullanmayı öğrenmek için gerçekten çok çalışmanız, pratik yapmanız, gecelerinizin önemli bir bölümünü teleskopla gözlem yapmaya alışmak ve tecrübe kazanmak için geçirmelisiniz. Teleskopla gökcisimlerini bulmak, takip etmek oldukça güçtür. Orada gözünüzün önünde duruyordur ama, teleskobu yönlendirip göz merceğinden görene kadar hayatınızdan bezebilirsiniz.
Bu, tıpkı gitar çalmayı öğrenmek için pratik yapmaya benzer. Pratik yapmazsanız, akorların ve notaların yerlerini bilmeniz bir işinize yaramaz; çalamazsınız. Eğer az pratik yapan biriyseniz, sadece Akdeniz Akşamları‘nı çalabilirsiniz. Fakat yeterince pratik yaparsanız, Rodrigo’nun Gitar Konçertosu‘nu çalabilirsiniz. Gitar aynı gitar, ne kadar kaliteli olduğunun önemi yok.
Önemli olan, sizin ne kadar iyi ve sıkı çalıştığınız. Eğer Rodrigo’nun Gitar Konçertosu’nu çalabilecek duruma gelmişseniz; “daha iyi bir gitar alayım da, sesi daha iyi çıksın” deme hakkına sahip olursunuz. Aksi halde, Akdeniz Akşamları’na devam…
Takip sistemi olmayan teleskoplarda, görüntüyü göz merceğini değiştirerek büyüttüğünüzde, Dünya’nın dönüşü nedeniyle baktığınız gök cismi hızla görüş alanınızdan çıkacaktır. Örneğin, Satürn’ü detaylı biçimde incelemek için yüksek büyütme oranına sahip bir göz merceği kullanıyorsanız, teleskobu aralıksız sürekli yönlendirmek, Satürn’ü takip etmek zorundasınız. 30 saniye bile boş bırakıp bir su içmeye gidip geldiğinizde izlediğiniz gezegen görüş alanınızdan çıkmış olacaktır. Tekrar bulmanız ve tekrar takip etmeye başlamanız gerekir.
Takip sistemi olmayan çok güçlü bir teleskop ile, yüksek büyütme oranında Ay’ın kraterlerini incelemek istediğinizde, üstteki durum ile karşılaşırsınız. Ay, hızla görüş alanınızdan çıkar. Aynı durum, gezegenler, yıldızlar, nebulalar ve galaksiler için de geçerlidir.
Takip sistemine (go-to) sahip teleskoplar ile görüntüyü sabit tutmak daha kolaydır. Ancak, bu teleskopları “her çalıştırdığınızda” kalibre etmeniz gerekir ki, teleskop takip yapabilsin. Bu kalibrasyon da 2 dakikalık bir iş değildir. En az yarım saatinizi, hatta bazı durumlarda 1 saatinizi teleskobu ayarlamak için harcamanız gerekir. O kalibre ettiğiniz teleskoba biri ayağını veya elini çaptığında yerinden minicik de olsa kımıldayacak ve yaptığınız tüm kalibrasyon boşa gidecek, tekrar yapmak durumuda kalacaksınız, bunu da bilin. Elbette, sıklıkla kullanıp tecrübe kazandıkça bu süre düşecektir ve teleskobu yerinden hiç oynatmamayı öğreneceksiniz.
GPS özellikli teleskoplarda elbette bu sorun (çarpmadığınız, kımıldatmadığınız sürece) yoktur. Otomatikman kalibrasyonunu yapar ve -çoğunlukla- dilediğiniz gökcismine yönelir. Ancak, yukarıda anlattığımız siyah beyaz ve soluk görüntüleme durumu bu teleskoplar için de geçerlidir. Çünkü sorun teleskop değil, gözlerinizdir. İnsan gözü, gökcisimlerinden gelen soluk ışınları renkli ve detaylı biçimde algılayamaz (evet, bunu çok tekrarlıyoruz).
Peki, internette, belgesellerde gördüğünüz rengarenk, çok detaylı fotoğraflar nedir? Bunları sonradan mı renklendiriyorlar?
Hayır, o fotoğrafların adı “astrofotoğraf“, çeken kişiler ise “astrofotoğrafçı“dır. Burada, fotoğraf makinalarının insan gözünün aksine “uzun süre” ışık toplayabilme ve böylece renkleri algılayabilme yeteneğinden yararlanılır. Uzun pozlama dediğimiz bu yöntem ve beraberinde kullanılan çekim teknikleri ile, saatler süren uğraşlar sonunda o görüntüler elde edilir.
Gökcisimlerinin detaylarını görüp anlamlandırmaya, teleskop ile fotoğraf makinasının entegre olmaya başladığı 1900’lü yıllardan sonra kavuştuk. Bu sayede, çıplak gözle göremediğimiz detayları farketmeye başladık.
Uzun pozlamayı, fotoğrafçıların geceleri yaptıkları çekimler gibi düşünebilirsiniz. Geceleri çıplak gözle baktığınızda sıradan görünen bir şehir, iyi bir fotoğrafçının uzun pozlaması sonucunda hayallerinizi süsleyen ışıl ışıl bir yere dönüşür. Ancak, astrofotoğrafçılık karasal fotoğrafçılıktan daha çetrefillidir ve çok daha fazla zaman harcamanız gerekir.
Örneğin bir astrofotoğrafçının rengarenk ve detaylı bir Orion Nebulası veya Jüpiter fotoğrafı çekmesi saatlerini, hatta bazen bütün gecesini alır. Daha hassas görüntüleme yapmak isteyen usta astrofotoğrafçılar için bu süre kimi zaman günler ve haftalar boyunca sürebilir. Dahası var; internette gördüğünüz, astrofotoğrafçılarca çekilmiş çok güzel derin uzay gökcismi fotoğraflarının bir kısmının fotoğraflanması aylar sürmüştür.
Ve bu arada, teleskop alırken satıcıların söylediği; 500 kat büyütür, 800 kat büyütür, 1000 kat büyütür gibi sözlere de kanmayın. Çok iyi, çok pahalı ve çok kaliteli bir teleskopla, ışık kirliliğin hiç olmadığı, atmosferin bozucu etkilerinin en aza düştüğü 2 bin metre yükseklikteki bir dağda, çok temiz bir havada; en fazla 300-400 kat büyütme sağlayabilirsiniz. Evet, daha fazla da büyütebilirsiniz, göz merceğini değiştirerek herhangi bir teleskopta yapacağınız büyütmenin teorik sınırı yoktur. Ancak, bunu her yaptığınızda görüş açınızdan ve detaylardan aşırı derecede feragat edersiniz.
Teleskop alırken, bu bilgiler ışığında hareket edin. Teleskop alırken “ne kadar uzağı görürüm?” sorusu anlamsızdır. “Ne kadar yakınlaştırır?” sorusu anlamsızdır. “Mars’ı görür müyüm?” sorusu anlamsızdır. Bu sorular, tıpkı gitar alırken; “bununla Akdeniz Akşamları mı çalınır, Rodrigo’nun Gitar Konçertosu mu?” sorusunu sormaya benzer. Cevap bellidir; “o gitarı yerine koy, sana bir fülüt verelim”...
Unutmayın Galileo, Herchel, Messier ve Newton gibi olağanüstü bilim insanları; gökyüzünde muazzam keşiflere, şu anda çocuklar için marketlerde kasanın yanında oyuncak kutusu içinde satılan ve çoğu kişinin aldıktan sonra “bu mu görünüyormuş yahu!” diye burun kıvırdığı teleskoplardan, hatta herkesin kolaylıkla sahip olduğu dürbünlerden çok daha kötüleri ile imza attılar.
İyi bir gitarist olmak için iyi bir gitar almak gerekmediği gibi, iyi bir astronom olmak için de iyi bir teleskop gerekmez. Ve bu arada, “Kaç para ulen bi fülüt!” diye sormayın.
En iyi teleskop, marka ve modelden bağımsız olarak; verebileceğiniz maksimum paranız neyse, o paraya satılan teleskoptur. Daha ucuz ama, pahalısı kadar kaliteli bir teleskop yoktur, çünkü teleskop bilimsel bir cihazdır.
Hazırlayan: Zafer Emecan
Kapak fotoğrafı: Olimpos Gökyüzü ve Bilim Festivali teleskop gözlem sorumlusu ve eğitmenimiz Şükran Gezek Dizici’nin Gürol Demirutku tarafından, eğitim başlangıcında teleskobu ayarlarken çekilmiş bir fotoğrafı.
2017 yılı başında yayınlanan bu yazımız, geliştirilip detaylandırılarak tekrar yayına sunulmuştur.
Amacınıza en uygun ve en kaliteli teleskop ya da dürbünü, en uygun fiyata sadece Gökbilim Dükkanı‘nda bulabilir, satın alma ve kullanım sürecinde her zaman bize danışabilirsiniz.
GÖKBİLİM DÜKKANI’NA GİT
Bunları da okumalısınız, okumak güzeldir:
Bresser Venus 76-700 Aynalı Teleskop
Cep telefonu fotoğraf çekim aparatı...
Big Data ve Astronomi
Son zamanlarda katıldığım tüm astro...
Işık Kirliliği ve Şehirlerde Kaybolan Gökyüzü
Işık kirliliği neden oluyor? Reklam...
Pandemi Nedeniyle Olimpos Gökyüzü ve Bilim Festivali Online Yapılacak!
Türkiye’nin, en büyük astronomi ve ...