14 Şubat 1990 tarihinde Güneş Sistemi’nin uzak sınırlarına doğru yol alan Voyager 1 uzay aracı, gezegenimiz Dünya’nın kardeşleriyle birlikte ilk aile portresini çekmişti.

Voyager 1, aşağıda gördüğünüz bu fotoğrafı aldığında, Güneş Sistemi’ndeki büyük turunu bitirip yıldızlararası uzaya doğru yol almaya başlamıştı. Ünlü astronom Carl Sagan, Voyager 1’in dönüp bu fotoğrafı çekmesi için yıllarca NASA’yı ikna etmeye çalıştı.

Aslında bu görüntü, çekilen 60 karenin birleşiminden oluşan mozaik bir fotoğraftır. Görüntü Neptün’ü, Uranüs’ü, Satürn’ü, Jüpiter’i, Venüs’ü ve Dünya’yı içeriyor. Yazımızın kapak fotoğrafı olarak gördüğünüz, herkesin bildiği o meşhur “Soluk Mavi Nokta” fotoğrafı da bu aile portresinin bir parçasıydı. Siz, sevgiliniz, sevdiğiniz veya nefret ettiğiniz herkes, o soluk mavi noktanın üzerinde yaşıyor…

Carl Sagan, 1994 yılında Güneş’ten gelen bir ışıltının üzerinde asılı gibi duran soluk mavi nokta, yani Dünyamıza ait bu fotoğraf için şu efsanevi konuşmasını yapmıştı: 

Uzayın derinliğinden bu resmi çekmeyi başardık. Eğer bu resme dikkatlice bakarsanız, orada bir nokta göreceksiniz. O noktaya tekrar bakın. İşte o nokta burası; evimiz… O nokta biziz. Sevdiğiniz herkes, tüm tanıdıklarınız, adını duyduklarınız, gelmiş geçmiş tüm insanlar hayatlarını o noktanın üzerinde geçirdiler.

Türümüzün tarihindeki tüm sevinçlerimiz ve acılarımız, kendinden emin bin çeşit inancımız, ideolojimiz ve ekonomik öğretimiz; her avcı ve her yağmacı, her kahraman ve her korkak, uygarlığımızın mimarları ve tahripçileri, her kral ve her köylü, birbirine aşık olan her genç çift, her anne ve her baba, umutları olan her çocuk, her mucit ve her kâşif, ahlak değerlerini öğreten her öğretmen, yozlaşmış her politikacı, her bir “yıldız”, her bir “yüce önder”, her aziz ve her günâhkar işte orada yaşadı; bir güneş ışınında asılı duran o toz zerreciğinde.

Dünya, dev bir evrensel arenada yer alan çok küçük bir sahnedir. Bütün o komutan ve imparatorların akıttıkları kan göllerini düşünün… Şan ve şöhret içerisinde, bu noktanın küçük bir parçasında kısa bir süre için efendi olabildiler. Bu noktanın bir köşesinde yaşayanların, başka bir köşesinde yaşayan ve kendilerinden zar zor ayırt edilebilen diğerleri üzerinde uyguladıkları zulmü düşünün… Anlaşmazlıkları ne kadar sık, birbirlerini öldürmeye ne kadar istekliler, nefretleri ne kadar yoğun!

Bu soluk ışık noktası, bütün o kasılmalarımıza, kendi kendimize atfettiğimiz öneme ve evrende öncelikli bir konuma sahip olduğumuz yolundaki yanlış inancımıza meydan okuyor. Gezegenimiz, çevremizi saran o büyük evrensel karanlığın içerisinde yalnız başına duran bir toz zerreciğidir. İçinde yaşadığımız bilinmezlik ve bütün bu enginliğin içerisinde, başka bir yerden bir yardımın gelip bizi bizden kurtaracağına dair hiçbir ipucu yoktur.

Dünya… Şu ana kadar, yaşam barındırdığı bilinen tek gezegen. En azından yakın gelecekte, türümüzün göçebileceği başka hiçbir yer yok. Evet, ziyaret ediyoruz. Ama henüz yerleşemiyoruz. Beğensek de beğenmesek de, Dünya şu an için yaşadığımız yegâne yer.

Gökbiliminin alçakgönüllü ve kişiliği geliştiren bir uğraşı olduğu söyleniyor. Bana kalırsa, insan kibrinin akıl dışılığını, küçük Dünyamızın uzaktan çekilmiş bu görüntüsünden daha iyi gösterebilecek bir şey yoktur. Bu görüntü, bildiğimiz tek evimiz olan bu soluk mavi noktayı daha içten paylaşmamız ve koruyup şefkat göstermemiz gerektiği konusundaki sorumluluğumuzun altını çiziyor.

Hazırlayan: Burcu Ergül Emecan & Zafer Emecan

http://www.bulutsu.org/smn.php
https://www.space.com/39251-on-this-day-in-space.html