Sözde bilimin ve gerçek arkeolojik gizemlerin sarmaladığı insanlığın en eski tapınağı Göbeklitepe dünyanın ilk astronomik gözlemevi olabilir mi?

Bir grup avcı toplayıcı, Türkiye’de Şanlıurfa’nın Örencik Köyü yakınlarında dünyanın ilk bilinen tapınağını inşa etmeye başladığında Dünya’nın kuzey yarımküresi inanılmaz Buz Devri buzulları ile kaplıydı. Göbeklitepe olarak bilinen bu yer, yaklaşık 12.000 yıl önce inşa edildi ancak bazı kısımlarının daha eski olduğu görünüyor. Bununla birlikte bu antik tapınak o kadar geniş ve karmaşık ki arkeologlar, 1994 yılındaki keşfinden beri hala bu alanı kazmak ile meşguller.

Bu kazılar esnasında tuhaf hayvan oymaları, yükselen taş sütunlar ve bilinen ilk megalitik ritüellerin kanıtları bulundu. Ancak yıllardır süren bu kazılar ve araştırmalara rağmen, arkeologlar hala bölgenin en büyük gizemini çözmeye çalışıyorlar: Burayı kimler inşa etti ve neden?

Dünya’nın ilk gözlemevi?

Göbeklitepe’nin tasarımı ve yaşı, on yıllardır insanların hayal gücünü ele geçirdi. Uzaylılardan antik, teknolojik olarak gelişmiş medeniyetler hakkındaki fantastik iddialara kadar sayısız komplo teorisine konu olmuş, yaygın ve çoğu zaman soluksuz bir şekilde basında ve belgesellerde yer bulmuştur. Alanı kazan esas grup ile bağlantılı olmayan bazı bilim insanları ise Göbeklitepe’nin aslında astronomik bir gözlemevi veya İncil’de yer alan Cennet Bahçesi olabileceğini bile tahmin ediyorlar.

Göbeklitepe’nin gökyüzü ile ilgili olduğunu işaret eden iki ana iddia bulunmaktadır. Bir iddia, bölgenin gece gökyüzüyle özellikle de Sirius yıldızı ile aynı hizada olduğunu öne sürüyor çünkü yerel halk, bölgedeki diğer kültürlerin binlerce yıl sonra yaptığı gibi bu yıldıza tapıyordu. Diğer iddiaya göre ise Göbeklitepe’de bulunan oymalar, Buz Devri’nin sonlarında Dünya’ya çarpan bir kuyruklu yıldızın kayıtlarıydı.

Bunlardan herhangi biri doğruysa, Göbeklitepe’nin aşırı ileri yaşı gerçekten de burayı dünyanın bilinen en eski astronomik bölgesi yapacaktır. Fakat Göbeklitepe’nin gece gökyüzü ile ilgili olan bağlantısını ortaya atan iddialara tapınağı kazan esas ekip genel olarak karşı çıkıyor. Onlara göre, arkeolojik alanın önemli şekilde korunmuş olmasına rağmen zamanın güçleri belli şekillerin yerini değiştirmişti.

Örneğin, çalışmalar bazı sütunların alınıp başka yerlerde kullanılmış olduğunu belirtiyorlar. Dahası bölgedeki daha sonraki medeniyetler ve son zamanlarda çiftçiler belli sütunların parçalarını yeniden düzenlemişler ve hatta parçaları kırmışlar. Araştırmacılar, kazıya başladıkları zamandan beri Göbeklitepe’nin sütunlarını orijinal konumlarına getirmek için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar ancak bölgenin müthiş yuvarlak yapılarının ilk düzeni tartışmaya açık durumda. Bu da şu anda arkeologların Göbeklitepe’nin astronomik bir önemi olup olmadığını bilmelerini imkansız kılıyor.

Fakat bölgedeki yapıların bir zamanlar yıldızlarla hizalandığından şüphe etmek için daha bariz ve olası başka bir sebep daha var. Araştırma ekibi, bir dergi makalesinde bu astronomik iddialara değinerek çatı ile kapanmış yapılarla uğraştıkları ile ilgili dikkate değer bir olasılığın olduğunu ve bu gerçeğin tek başına bu yapıların gözlemevi olarak kullanılması için sınırlamalar getirdiğini belirttiler.

Göbeklitepe’nin havadan alınmış bu görüntüsü, bölgenin genişliğini panoramik olarak göstermektedir. Burada gösterilen bütün yamaç, 10,000 yıldan daha fazla bir süre önce insan elleri ile yapılmıştır. (Görsel telif: Erhan Küçük / German Archaeological Institute)

 

Paylaşım bir topluluk ortaya çıkarır.

Göbeklitepe’yi araştıran ekip için bölgenin gerçekliği, astronomik bir bağlantı olmasa bile oldukça şaşırtıcı. Arkeologlar, insanoğlunun karmaşık toplumları ve yapıları tarımın icadından sonra inşa etmeye başladığını farzediyorlardı. Ayrıca karmaşık dinlerin de bütün bu yapılanlardan sonra ortaya çıktığını düşünüyorlardı.

Göbeklitepe ise bu teorileri alt üst ediyor. Alan, Orta Doğu’da bulunan ve tarihsel olarak tarımın, yazının ve daha bir çok şeyin ortaya çıktığı düşünülen bir bölge olan “Bereketli Hilal”in göbeğinde bulunuyor. Ancak Göbeklitepe, tarım öncesi bir topluluktu; insanların tarım yapmaya başlamalarından önce inşa edilmişti.

Rastgele bir bakışta Göbeklitepe, sıradan bir tepe gibi gözükmektedir. Bu yüzden de araştırmacılar, 1960’lı yıllarda tepenin doruğunda keşfedilen az sayıdaki taş yapıların üzerinde çok da fazla düşünmediler. Fakat 1994 yılında German Archaeological Institute kurumu için çalışan Klaus Schmidt yakınlardaki bir Taş Devri yerleşkesinin kazısını bitirirken Göbeklitepe’nin doruğunu yeniden incelemeye karar verdi. Şaşırtıcı bir şekilde, yüzeyde bulduğu birkaç kalıntının benzer unsurlara sahip olduğunu farketti ve bu da aşağıda daha fazlasının gömülü olduğunu ona düşündürdü.

Takip eden yıllarda ise keşfinin sersemletici ölçeği netleşti. Bütün tepe insanlar tarafından inşa edilmişti. Buradaki bütün toprak yaklaşık 305 m genişlikte ve 16 m yükseklikteki alana yayılmış düzinelerce yapıyı gizliyor. Alanı yapan insanlar; daha sonrasında kumlarla örtülmüş geniş, anlaşılması güç bir şekilde süslenmiş taş çemberler inşa etmişlerdi. Bu keşif, arkeoloji camiasında şok dalgaları yarattı çünkü Göbeklitepe çiftçiler tarafından inşa edilmiş olamazdı. Çünkü zamanın o noktasında henüz çiftçilik başlamamıştı. Ayrıca evcilleştirilmiş hayvan sürüsü ve yolları aydınlatacak metal aletler olmaksızın Göbeklitepe, ilkel aletler ve insan elleri ile inşa edilmiş olmalıydı.

12,000 yaşında olan Göbeklitepe, insanlığın bilinen en eski uygarlıklarından daha önce yapılmış. Megalitik tapınakları; Mısır’daki 4,500 yıllık piramitlerden, İngiltere’deki 5,000 yıllık Stonehenge’den veya bilinen en eski astronomik bölge olan Nabta Playa’dan bin yıl önceki zamanlardaki kayalardan kesilip yapılmış. Hatta alanın bazı kısımlarındaki yapıların inşasının başlangıcı 14,000 veya 15,000 yıl öncesine kadar gidiyor gibi görünüyor.

Yine de Göbeklitepe’de gerçekten insanların yaşadığını gösteren herhangi bir kanıt bulunmamakta. Herhangi bir mezar veya belirgin bir ev bulunmadı. Bu yüzden de bu alanın ziyaretçilerinin kim olduğunu daha iyi anlamak için bilim insanlarının bu kırsal kesimin yakınlarına bakmaları gerekti. Bunu yaptıkları zaman Göbeklitepe’nin ortaya çıkmasından yüzyıllar önce Taş Devri avcı toplayıcılarının bölgede toplu halde yaşadıkları küçük, kalıcı yerleşimler inşa ediyor ve toplanmış kaynaklarını paylaşıyor olduklarına dair işaretler buldular. Eğer bu durum doğrulanırsa, bu türden bir paylaşım bir toplumun oluşmasına yardım etmiş olabilir.

Bütün bunlara rağmen, neden bu çevredeki topluluklardan gelen çok sayıdaki avcı toplayıcı Göbeklitepe’yi inşa etmek için birlikte çalıştı? Bu sorunun cevabı en büyük gizemlerden biri olmaya devam ediyor.

Göbekli Tepe’de bulunan 43 numaralı T şeklindeki bu sütun, anlamı konusunda sayısız spekülasyona konu oldu. Sütunu keşfeden arkeologlar, sütunun inşa edenler için ne anlama geldiğini çözmenin muhtemelen imkansız olduğunu ve aynı zamanda alandaki tek süslü oyulmuş sütun olmaktan uzak olduğunu söylüyorlar. (Görsel Telif: Klaus Schmidt/German Archaeological Institute)

 

Kayalara bir kuyruklu yıldız çarpması mı oyulmuş?

Göbeklitepe’deki devasa dairesel ve oval odaların sadece birkaçı şimdiye kadar kazıldı ancak araştırmalar daha pek çoğunun hala yer altında gömülü olduğunu gösteriyor. Bu yuvarlak odaların her biri, T şekilli iri sütun halkası olarak tanımlanıyor.

Sütunların bir çoğu yılanlar, tilkiler, yaban domuzları, kuşlar ve diğer yaratıklardan oluşan süslü hayvan oymaları içeriyor. Ayrı odaların da tema olarak genellikle belirli hayvana sahip olmasından dolayı araştırmacılar bu eski avcı toplayıcıların sözde animalist olduklarını öne sürdüler. Yani bu insanlar bütün canlı varlıkların ruhu olduğuna inanıyor ve onlara tapınıyorlardı.

Sütunlarının bir çoğu sadece tek bir hayvana odaklanmış olsa da, diğer oymalar sanatlarını daha karmaşık bir motifle birleştiriyor. Alanda bulunan Sütun 43, bu oymalardan en göze çarpanıdır. Bu büyüleyici sütunun büyük bir akbabayı, diğer kuşları, bir akrebi ve ek olarak bazı soyut sembolleri nitelediği görünüyor.

Schmidt, bu sembollerin ne anlama geldiklerini bilmediklerini ancak mimari eserleri tasvir ediyor olabileceklerini söyledi. Anlamları ne olursa olsun arkeologlar, bu oymaların sadece hayvanların neye benzemeleri gerektiğini bilen değil, aynı zamanda onları yeniden yaratmak için teknik yeteneğe sahip olan eğitimli zanaatkarların çalışması anlamına da gelen tekrarlanan rölyefler olduğunu belirtiyorlar.

Sütun 43’ün bir gizem olarak kalmaya devam etmesine rağmen Klaus’un ekibi genel olarak sütunlar konusunda bir şeyin açık olduğuna inanıyor: Sütunlar, kafası olmayan bir insana benzer, bir çeşit insan biçimi olarak T şeklinde inşa edilmişlerdi. (Hatta bazıları daha sonraki dönemlerde burada yaşayan insanların ritüellerde kullanmak üzere gömülü bedenlerden kafalarını koparmalarına benzer şekilde bu tapınakta ibadet eden insanların da bir tür kafatası kültü olduğunu öne sürecek kadar ileri gitti.)

Schmidt, 2012 yılında düzenlenen Göbeklitepe araştırma sempozyumunda bu T şeklinin Göbeklitepe ve çevresindeki kültürde gerçekten eşsiz bir olay olduğunu ve bunun daha sonra Dünya’nın herhangi başka bir yerinde veya herhangi başka bir kültürde tekrarlanmadığını söyledi. Bu yüzden de bu sütunların anlamını çözmek, bütün bölgeyi açıklamak için yardımcı olabilir.

Göbeklitepe’yi kazmak için on yıllarını harcayan arkeologlar, Sütun 43 için cesur tahminler yapmaya can atmamalarına rağmen, bu durum diğer insanları durdurmuyor. 2017 yılında iki kimya mühendisi, Göbeklitepe’nin sütunlarında bulunan hayvan oymalarıyla birkaç bin yıl önce Dünya’nın gökyüzünde bulunan çeşitli yıldız gruplarının pozisyonları arasında bağlantı kurabildiklerini iddia ettiklerinde dünya manşetlerine çıktılar.

Mediterranean Archaelogy and Archaeometry dergisinde yayımlanan bir makalede Sütun 43’e oyulmuş Akbaba Taşı’nın 13.000 yıl önce gerçekleşen yıkıcı bir kuyruklu yıldız çarpması için bir “tarih damgası” olduğunu iddia ediyorlar. Bu fikir çok dikkat çekti, çünkü bilim insanları bu süre zarfında Grönland’da gerçekleşen ve potansiyel olarak Genç Dryas dönemini (12.800 ile 11.500 yılları arasında meydana gelen soğuk iklim koşulları ve kuraklığın jeolojik kısa dönemi) tetikleyen bir kuyruklu yıldız çarpmasından şüpheleniyorlardı.

Bilim insanları uzun zamandır Buz Devri iklim değişikliğine sebep olacak bir çarpma etkisinin olup olmadığını tartışıyorlar. Son zamanlarda araştırmacılar, Grönland’ın altında bu teorinin somut delili olabilecek gömülü bir krater keşfettiler. Bu görsel, havadan alınan radar verileri ile haritası çıkarılmış Hiawatha buzulunun altındaki topoğrafyayı gösteriyor. (1997’den 2014’e kadar, NASA; 2016 Alfred Wegener Institute) Siyah üçgenler ve mor daireler, kenar ve merkez çevresinde yükselen tepelerdir. Noktalı kırmızı çizgiler ve siyah daireler, ek örnekleme konumlarını göstermektedir. (Görsel Telif: Kjæer et al. / Science Advances)

 

Edinburgh Üniversitesi’nde kimya mühendisi ve makalenin baş yazarı olan Martin Sweatman açıklamasında Göbeklitepe’nin diğer şeylerin yanı sıra, gece gökyüzünü izlemek için kullanılan bir gözlemeviymiş gibi göründüğünü söyledi: “Sütunlarından biri, muhtemelen Buz Devri’nin sonundan bu yana tarihteki en kötü gün olan bu yıkıcı olayın anısına hizmet ediyor gibi görünüyor.”

Ancak yine de Göbeklitepe’yi gerçekten kazan ekip buna inanmıyor. Mukabil kanıtlarında yazarlar, doğrulanmamış (eski) bir kozmik olay ile ilgili bu kadar uzun bir bilgi geleneğini varsaymanın oldukça zor olduğunu söylüyorlar. Ayrıca yıldız işaretlerinin yani tanıdık yıldız desenlerinin zaman ve kültürler boyunca sabit olduğu varsayımının ikna edici olmadığını da ekliyorlar:  “Yukarı Mezopotamya’daki ilk Neolitik avcıların eski Mısırlı, Arap ve Yunan bilim insanlarının tanımladığı ve bugün hala hayal gücümüzde yer eden gökteki takımyıldızlarının aynısını tanımış olmaları son derece olanaksız.”

Tanrıların Parmak İzleri

Ancak bu iddialar, Göbeklitepe ve onu inşa edenler hakkında yapılan en aşırı iddiadan çok uzaktadır. Graham Hancock, “Tanrıların Parmak İzleri (Fingerprints of the Gods)” kitabının popüler yazarıdır. Bu kitap ise, herhangi bir delil olmaksızın gizemli antik bir kültürün yıldız yalpalamasını izlemenin çok önemli olduğunu düşündüğünü ve bu yüzden de bilgilerin nesiller boyunca aktarılmasını sağlamak için müthiş hikayelere bir dizi önemli rakamları yerleştirdiklerini öne süren bir sahte bilim kitabıdır. Yazar buna da “gezegenimizin en eski mitleri ve geleneklerinden etkilenen gelişmiş bilimsel bilginin ruhani parmak izi” diyor.

Bu yazarın en favori örneği ise Göbeklitepe’dir. 2015 yılında 11 milyondan fazla izlenen “Joe Rogan Experience” programında verdiği röportajda Göbeklitepe’nin “ciddi olarak bir astronomik bir alan” olduğunu söyledi. Hancock’un bu iddiaları, Göbeklitepe’nin antik bir gözlemevi olarak düşünülmesine artan ilgiyi körüklemeye yardım ediyor. Fakat yazarın Sütun 43 üzerine oyulmuş akbaba ve diğer oymalar hakkında çok daha fantastik bir iddiası var. Yine herhangi bir kanıt olmaksızın yazar, bu sütunun bugünün modern gökyüzünün bir arka planı ile kış gündönümünü gösteren eski bir takımyıldız diyagramı olduğuna inanıyor.

Hatta Hancock; bunun ürkütücü ve tüyler ürpertici olduğunu, çünkü Göbeklitepe’yi inşa eden insanların yalpalama konusunda derin bilgiye sahip olduklarına dair büyük kanıtların olduğunun görüldüğünü söylüyor. Ayrıca yine kendisine göre bu insanların zaman kapsülü içerisinde bizim çağımızdaki gökyüzünün bir resmini gönderdikleri anlaşılıyor.

Fikirlerinin detayları açıkladıkça daha da fantastik hale gelmekle beraber, bu durum Hancock’u bunları seslendirerek çok fazla ilgi çekmekten alıkoymuyor. Sonuç olarak Göbeklitepe, “ana akım arkeologların halkın inanmasını istedikleri” şeye dair sahte bilimsel iddialara ve garip sonuçlara sürüklendi.

Bu sırada ise bölgeyi keşfeden ve kazıları sürdüren Alman arkeolog Klaus Schmidt 2014 yılında vefat etti. Ancak kaybına rağmen Schmidt’in ekibi, alanı kimin ve neden inşa ettiğini bulmaya odaklanarak on yıllardır süren kazılara hala devam ediyorlar.

Ve hala Göbeklitepe’nin astronomik alan olarak inşa edildiğine dair ikna edici bir kanıt olmamasına rağmen bu, hiçbir şeyin gün ışığına çıkmayacağı anlamına gelmiyor. Belki de Göbeklitepe’nin yıldızlarla olan bağlantısının kanıtı hala toprağın altında gömülüdür.

Çeviri: Burcu Ergül Emecan

https://astronomy.com/news/2020/09/gobekli-tepe-the-worlds-first-astronomical-observatory