Uzayın askeri amaçlarla kullanılması fikri uzun yıllardır tartışılan bir konu olmuştur. Başta Rusya ve ABD olmak üzere birçok ülkenin ordusu için savaş ve barış faaliyetleri açısından, uzay araçlarının keşif, seyrüsefer ve iletişim gibi alanlarda sundukları olanaklar kritik öneme sahiptir.

Uzayın yukarıda saydığımız askeri faaliyetler bakımından kullanımı göz önüne alındığında, uzayın silahlandırılması uzay hukuku için en öncelikli tartışma konusu halini almaktadır.

Bu konuda Birleşmiş Milletler Silahsızlanma Konferansında, uzayın silahlandırılmasına karşı güçlü bir görüş birliğine varıldı. Çin ve Rusya, uzay silahlarının yasaklanması için bir antlaşma metni dahi hazırladı. Ancak, ABD böyle bir antlaşma konusunda müzakerelere girmeyi reddetti!

Uzay silahları hakkında kapsamlı bir antlaşma bulunmamakla birlikte, uzay hukuku bağlamında yasal bir çerçeve var. Bu yazıda uzay silahları bakımından yalnızca nükleer silahları ele alıyor ve ilgili Birleşmiş Milletler kararları ile birlikte ilgili uluslararası antlaşmaları gözden geçiriyoruz.

Uzayın hangi noktadan itibaren başladığına ve uzay hukuku metinlerinde geçen “barışçıl amaç” terimine ilişkin Kozmik Anafor’daki daha önceki yazılarımızı okumanızı tavsiye ederiz.

Öncelikle nükleer silahın tanımı ile başlıyoruz: Nükleer silah, nükleer reaksiyon ve nükleer füzyonun birlikte kullanılmasıyla ya da çok daha kuvvetli bir füzyonla elde edilen yüksek yok etme gücüne sahip silahtır.

Uzay ve nükleer silah ifadeleri mevzubahis olunca aklımıza gelen ilk uzay hukuku metni Dış Uzay Antlaşması (Outer Space Treaty) oluyor. İlgili antlaşmanın 4. maddesi, konuyu şu şekilde düzenliyor:

“Antlaşmaya Taraf Devletler, nükleer silâhlar veya diğer çeşit kitlesel tahrip silâhları taşıyan cisimleri dünya etrafındaki bir yörüngeye oturtmamayı bu gibi silâhları gök cisimlerine yerleştirmemeyi ve bu gibi silâhları diğer herhangi bir şekilde uzaya yerleştirmemeyi taahhüd ederler.

Antlaşmaya Taraf bütün Devletler ay ve diğer gök cisimlerini münhasıran barışçı amaçlarla, kullanacaklardır. Gök cisimleri üzerinde askerî us ve tesisler kurulması ve tahkimat yapılması, her tip silâhın denenmesi ve askerî manevralar yapılması yasaktır. Askerî personelin bilimsel araştırma veya diğer bir barışçı amaçla kullanılması yasaklanmamıştır. Ay ve diğer gök cisimlerinin barışçı amaçlarla keşfi için gerekli her türlü teçhizat veya tesisin kullanılması da yasaklanmamıştır.”

Uzay hukuku antlaşmalarından başka, 1963 Kısmı Test Yasağı Anlaşması (Partial Test Ban Treaty) bu konuya başka bir çerçeve çizmektedir.

Kısmi Test Yasağı Anlaşması (PTBT) veya tam adı ile Atmosferde, Uzayda ve Su Altında Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması, yeraltı haricinde tüm nükleer denemeleri yasaklayan bir antlaşmadır.

Antlaşma, Sovyetler Birliği (SSCB), Birleşik Krallık ve ABD hükümetleri tarafından 5 Ağustos 1963’te Moskova’da imzalandı ve diğer ülkeler tarafından imzaya açıldı. Antlaşma resmi olarak 10 Ekim 1963’te yürürlüğe girdi. O tarihten bu yana, 123 ülke antlaşmaya taraf oldu, on ülke de antlaşmayı imzaladı, ancak onaylamadı. Fransa ve Çin-Sovyet ayrılığını sebep gösteren Çin hükümetleri antlaşmayı imzalamamışlardır. Türkiye 9 Ağustos 1963’te imzalamıştır ve TBMM 8 Haziran 1965’te kabul etmiştir.

Antlaşma tarafların atmosferde, uzayda, su altında, ya da herhangi başka çevrede eğer bu patlamalar ülkenin toprakları dışında nükleer enkaza sebep oluyorsa, nükleer silahların test edilmesini ya da herhangi başka nükleer patlamayı yürütmesini yasaklar ve engeller; yukarıda belirtilen herhangi bir yerde gerçekleşen nükleer silah testi patlamasını ya da herhangi nükleer patlamayı yürütmeyi, teşvik etmeyi, herhangi bir şekilde bu faaliyetlere katılmayı yasaklamaktadır.

Fakat antlaşma, yeraltında yürütülecek bir nükleer testi yasaklamamaktadır.

Antlaşmanın 1. maddesi;

” Madde 1

  1. Bu Antlaşmanın Taraflarının her biri, kendi yetki alanı veya kontrolü altındaki herhangi bir yerde nükleer silah testi patlamasını veya başka herhangi bir nükleer patlamayı yasaklamayı, engellemeyi ve gerçekleştirmemeyi taahhüt eder:

(a) atmosferde; Dış uzay alanı da dahil olmak üzere sınırlarının ötesinde; karasuları veya denizler dahil olmak üzere ya da şu altında; veya

(b) herhangi bir diğer ortamda, söz konusu patlama, gerçekleştirildiği Devletin toprak sınırları dışında radyoaktif kalıntıların ortaya çıkmasına neden oluyorsa”

şeklindedir.

Antlaşmanın söz konusu uygulamasından doğabilecek 3 sorun vardır:

İlki, Antlaşma’nın geçerlilik süresi ve sonlandırılma biçimidir. Şöyle ki bu antlaşma barış zamanında geçerlidir. Antlaşmanın 4. maddesinde her ne kadar bu antlaşmanın süresiz bir antlaşma olduğu belirtilmişse de 3 ay önceden bilgilendirmek şartıyla taraf devlet antlaşmadan çekilebilecektir. Ayrıca maddenin devamında; “Her bir Taraf, ulusal egemenliğini uygularken, bu Antlaşma’nın konusuyla ilgili olağan dışı olayların, ülkesinin yüce çıkarlarını tehlikeye attığına karar verirse, Antlaşma’dan çekilme hakkına sahiptir.” denilmektedir.

İkinci olarak, yasağın içeriği ile ilgili olarak, Antlaşma’nın amacının yukarıda belirtilen ortamlarda “herhangi bir nükleer silah testi patlamasının” yasaklanması olduğu açıktır, ancak “ya da herhangi başka bir nükleer patlamanın” ifadesi eklenmesi özellikle dikkat çekicidir. Bu eklenen ifade, örneğin uzay aracı nükleer tahrik sistemleri gibi test dışı kullanımlara atıfta bulunup bulunmadığı tartışma konusudur.

Son olarak, Antlaşma ile ilgili bir diğer sıkıntı ise yer altında yapılmasına izin verilen testlerin radyoaktif sızıntılarının atmosfere karışmasıdır. ABD ve Sovyetler Birliği tarafından yapılan yeraltı testlerinin radyoaktif kalıntılarının atmosfere karışması hususunda bu devletler eleştirilmiştir.

Yavuz Tüğen