Başarılı astrofotoğrafçılarımızı tanıtma ve kendi ağızlarından tecrübelerini sizlere aktarmaları gayesiyle başladığımız bu yazı dizimize, deneyimli amatör astrofotoğrafçı Murat Sana ile başlamayı uygun gördük. Keyifli okumalar…
Ülkemizde amatör astronomiye yönelik hızla artan ilgi ile beraber, kafamızdaki sorulara cevap bulmak her geçen gün kolaylaşıyor. Özellikle ülkemizde amatör astronomi ve astrofotoğrafi konusundaki Türkçe döküman ve kaynak eksikliği popüler bilim sitelerinin ve kişisel blogların da desteği ile bir nebze de olsun giderilmiş durumda.
Günümüzde gerek popüler bilim siteleri gerekse astronomi ve astrofotoğrafi konusunda şahsi bloglar aracılığıyla istediğimiz bilgiye rahatlıkla erişebiliyoruz. Bu konuda ülkemizde büyük emek sarfeden değerli amatör ve akademisyenlerin deneyimlerini ve bilgilerini paylaşması umut verici.
Öncelikle kendimden bahsetmek gerekirse amatör astronomiye ve daha sonra astrofotoğrafiye olan ilgim küçük yaşlarda babamın aldığı dürbün ile başlamıştı. O zamanlar geceleri ay gözlemi yaparak başlayan merakım daha sonra manuel kundaklı 8 inçlik aynalı bir teleskop almamla iyice arttı.
İlk başlarda evin balkonundan ya da Ankara civarındaki bölgelerden yaptığım gözlemlerimle gökyüzünü daha detaylı bir şekilde tanımaya çalışıyordum. Büyükşehirde yaşadığım için ışık kirliliği çok büyük bir sorun olduğundan iş zamanlarından kalan her fırsatta teleskopu bagaja atıp Ankara’ya 1-2 saat mesafede gözlem yapmaya gitmeye başladım. Tabi bu işi arazide yerleşim birimlerinden uzakta genelde konaklama imkanı olmayan yerlerde yaptığım için tek başıma gitmek biraz riskliydi. Bu sorunu da mangal ve kamp ikilisiyle birleştirerek diğer arkadaşlarımın da eşlik edebileceği bir mutual fayda sağlayan bir aktiviteye çevirdim.
Manuel kundaklı bir teleskop tercih etmemin sebebi ilk başta gökyüzünü tanımaya çalışmaktı. İlk başta çok zorlansam da manuel kundak kullanınca insan aradığı gökcisimlerinin yerlerini, diğerlerine göre olan konumlarını, doğuş, batış saatlerini ve dönemsel konum değişikliklerini daha iyi farketmeye başlıyor. Örneğin ilk başlarda Andromeda’yı bulmak için bütün bir gece harcayıp sabaha doğru bulduğunuzda aldığınız hazı ve sevinci daha sonra teleskobun kundağına yanlışlıkla çarparak tekrar kaybedip duyduğunuz hayal kırıklığını GoTo kundaklarla tecrübe etmeniz çok zor. İlk başta GoTo özellikli motorlu bir kundak alsaydım belki de işin kolayına kaçacaktım ve kendimi amatör astronomi konusunda da geliştirmek yerine bulduğum cismin fotoğrafını çekip bırakacaktım.
Arkadaşımdan ödünç aldığım Canon DSLR fotoğraf makinesiyle yerini öğrendiğim hedeflerin fotoğrafını çekmeye karar verdim. Ama önümde bir engel vardı. 30-40 saniyelik pozlamalar alıp deklanşöre basıyordum ama çektiğim fotoda Andromeda Galaksisi yerine ince beyaz spagettiler vardı.
Oysa teleskopumun polar ayarını yaptığımı düşünüyordum ve bu kadar kısa pozlamalar çok sorun olmamalıydı. Daha sonra bu konuda tecrübeli insanların bloglarını ve yabancı forumları okumaya başladım. Sorun teleskopumun manuel kundak olması sebebiyle Dünya’nın hareketine bağlı olarak gökyüzü cisimlerinin de çektiğim karede hareket ediyor olmasıydı. Teleskopum bu cisimleri eksende sağ açıklık ve dik açıklık (R.A. ve Dec. olarak isimlendirilerler) eksenlerinde takip edemiyordu.
Bir kere manuel kundaklı teleskop almıştım artık. Çözüm yeni bir kundak almaktan geçiyordu. Teleskopu aldığım firmayla iletişime geçtim ve sağolsunlar merkezi de Ankara’da bulunan firma yetkilileri bu konuda bana çok yardımcı oldular ve her iki eksen için kullanabileceğim motor ve kumanda seti tedarik ettiler. Motorları alır almaz çok kolay bir şekilde teleskopa monte ettim. 2 Adet büyük boy pille çalıştığı için arazide elektrik sıkıntısı da yaşamıyordum. Artık her iki eksende teleskopu kumandayla hareket ettirebiliyor, bulduğum cisimleri göz merceğinin görüş alanında yaklaşık 10-15 dakika boyunca tutabiliyordum.
Çıplak gözle baktığınızda gökyüzü cisimlerinin hareketini algılamanız imkansız olsa da teleskopla bakarken çok büyük oranlarda büyütme yaptığınız için, kullandığınız gözmerceğinin büyütme gücüne de bağlı olarak hedefteki görüntüyü en fazla 1-2 dakika içinde kaybediyorsunuz. Ama takip motorları kullkanıyorsanız ve düzgün yapılmış bir polar ayarınız varsa uzun süre boyunca aynı gökcismini rahatlıkla takip edebilirsiniz.
Motorları monte ettikten sonra Kızılcahamam’da sık sık gittiğim Yayla Camping’e giderek ilk denememi yapmaya karar verdim. Gittiğim tesis yaklaşık 1200 metre yükseklikte D-100 karayolunun hemen yanıbaşında bir mocamp. Işık kirliliği olmaması, işletmecilerin çok canayakın insanlar olması ve konaklama imkanlarının rahatlığı nedeniyle sık sık burayı tercih ediyorum ama havaların soğuması ile birlikte gece yarısından sonra görülen çok yoğun çiğ ve ilerleyen saatlerde havanın iyice soğuması nedeniyle kırağı nedeniyle çok zorlanıyordum.
Newtonian tipi bir teleskop kullandığım için açık tüp sistemi olması nedeniyle birincil aynam çiğ ve kırağı nedeniyle işlevini yitirmeye başlıyordu. Soğuk ve kırağı yüzünden kirpiklerim bile donmaya başlamıştı. Bu yüzden gece sık sık optik tüpü söküp kaldığım odada saç kurutma makinesiyle birincil aynayı ve kendimi kurutup tekrar yarım saat daha gözlem yapıyordum. Tam bir eziyet!
Sabaha karşı 4 gibi Andromeda uygun konuma gelince ağaçların arasından güzel bir fotoğrafını çekebildim. Bu ilk çektiğim astrofotoğraftı ve beklediğimden de iyi olmuştu.
İlk fotoğrafım çok güzel tepkiler almıştı ve “elinde soba borusu gibi birşeyle dağda taşta napıyorsun sen?” şeklindeki sık sık karşılaştığım sorulara artık verebilecek bir cevabım vardı. Bu beni astrofotoğrafi konusunda daha çok teşvik etti ve iyice bu işe kafa yormaya karar verdim.
Astrofotoğrafi normal fotoğrafçılıktan farklı olarak yukarıda anlattığım eziyetlerden başka ikinci bir mesai de gerektiriyor, o da çektiğiniz fotoların işlenmesi. Sakın böyle anlattığıma bakarak gözünüz baştan korkmasın bu eziyetlerin her biri kendi içinde aslında insana zevk veren “tatlı sıkıntılar” diyebilirim.
Her ne kadar yukarıda bahsettiğim fotoğraf tek kare olsa da normalde internette gördüğünüz derin uzay objeleri ya da güneş sistemlerine ait fotoğraflar onlarca hatta bazen binlerce fotoğrafın istiflenmesi ile elde ediliyor. İlk fotoğrafımda şanslıydım çünkü çektiğim hedef nisbeten büyük ve parlak bir hedefti, 8 inçlik teleskopumun çapı da fazla ışık toplamama izin veriyordu ve fotoğrafı çektiğim konum ışık kirliliğinin çok az olduğu bir yerdi. Genelde tek karede bu kadar net görüntü elde etmek bu şartları sağlayamıyorsanız pek mümkün olmuyor.
Fotoğrafları istiflemek işin içine girince şu sorular belirmeye başladı:
-Ne kadar kare çekeceğiz?
-Dark, flat, bias kareler nedir?
-Bu kareleri nasıl istifleyeceğiz?
Bu soruların cevaplarını detaylı olarak burada uzun uzadıya vermektense kısa olarak değineceğim. Zira teknik olarak konunun detaylarına internette yapacağınız kısa bir araştırmayla kendiniz de ulaşabileceğiniz gibi kendi web sayfamda yazdığım yazıda da bulabilirsiniz.
Özet geçmek gerekirse birleştirmemiz gereken kareler dört başlıkta toplanıyor:
1. Gökcisminin asıl görüntüsünü içeren LIGHT kareler,
2. Teleskopun kapağı kapalı şekilde light karelerle aynı poz süresi, aynı ISO değerine sahip DARK kareler,
3. Yine teleskopun kapağı kapalı en düşük pozlama süresiyle çekilen BIAS kareler,
4. Optik yolda bulunan kir, leke toz vs. istenmeyen kusurları yok etmek için kullanılan, teleskopun önüne beyaz bir t-shirt koyarak yada laptopta tamamen beyaz bir sayfa açıp teleskopu bu ekrana çevirerek aldığımız FLAT kareler.
Bu kareleri Deep Sky Stacker ya da benzeri programlarla istifleyerek, light kareler içinde bulunan ve istenmeyen verileri ayıklayarak nihai görüntüye ulaşıyoruz.
Astrofotoğrafları çekmek kadar bu görüntüleri de işlemek başlı başına bir alan oluşturuyor. Genelde insanlar teleskop ile bakarken internette gördükleri fotoğraflar gibi görüntüyle karşılaşacaklarını zannederler. Ama durum çok farklı çünkü gözümüzün ışık toplama kapasitesi, uzun pozlama sonucu CCD ya da CMOS sensörlerin topladığı ışık yanında çok düşük kalıyor. O yüzden en sık karşılaşacağınız “teleskopla bu çektiğin fotoğrafın aynısını görebiliyor muyuz” sorusuna vereceğiniz en net yanıt “hayır” olacak.
Bir kaç ay boyunca bu soruların cevaplarına yanıt ararken aynı zamanda sık sık gözlem yapma ve fotoğraf çekme fırsatım oldu. Deneme yanılma yöntemiyle kendi yağımda kavruldum diyebilirim çünkü yaşadığım şehirde astrofotoğrafçılıkla uğraşan insanları tanımıyordum. Çok değerli gözlem sürelerinde teknik bilgilerimin eksikliği nedeniyle boşa harcadığım vakitler oldu ama insan en iyi hata yaparak öğreniyor sözünün doğruluğunu bir kez daha anladım.
Açık bir gökyüzü dileklerimle…
Murat SANA
Amatör Astrofotoğrafçı
Bunları da okumalısınız, okumak güzeldir:
20 Ocak - 10 Şubat 2016: Tüm Gezegenler Gökyüzünde!
Bu gökyüzü olayı, 2016 yılında gerç...
Etiyopya ve Doğu Afrika'nın İlk Uzay Programı
Etiyopya (Habeşistan), tam teşekkül...
Astrofotoğrafçılarımız: Metin ALTUNDEMİR
Başarılı astrofotoğrafçılarımızı, k...
Bresser Messier N-130 / Go-To
130 mm ayna çaplı Newtonian bir tel...