Bilim insanları, yakın bir zaman önce Dünya yörüngesinde 2020 CD3 adını verdikleri yeni bir “Ay” keşfettiklerini duyurdular.
2020 Şubat ayında keşfedildiği duyurulan yeni “uydu” yaklaşık 2-3 metre çapında C tipi bir asteroit. Bunun gibi asteroitler zaman zaman Dünya’nın çekim gücüne kapılıp geçici olarak yörüngemize girebiliyorlar. 2006 yılında keşfedilen 2006 RH120 de bunlardan biriydi ancak, 1.5 yıl dahi geçmeden yörüngeden kopup gitti.
Aşağıdaki videoda yörüngesini ve zaman aralıklı alınmış fotoğraflarını gördüğünüz 2020 CD3’ün de kaderinin böyle olacağı, bir süre sonra Dünya yörüngesinden çıkıp Güneş çevresindeki yörüngesine döneceği hemen hemen kesin gibi.
Neden ikinci bir “kalıcı” uydumuz olamıyor?
Süt Kardeşler filmindeki ünlü repliği hatırlarsınız; “Gulyabani diye birşey yoktur! Ama olabilir de”. Bu arada hatırlatalım; Türkiye’de yaşayıp da Süt Kardeşler’i izlememiş olanlar, bilimkurgu seviyorum deyip de Star Trek dizilerine burun kıvıranlar bizden değildir. Hatta dombilidir. Neyse, konumuza dönelim.
Dünya’nın uydusu Ay, Güneş Sistemi içinde gezegeninin kütlesine oranla (Plüton ve Charon ikilisini saymazsak) en büyük kütleye sahip olan uydudur. Yani, her iki gökcismi de birbirlerine ciddi biçimde kütle çekimsel etkilerde bulunurlar. Ayrıca, Ay Dünya’ya ortalama 380 bin km’lik uzaklığı ile oldukça yakın bir yörüngede döner.
Bir gezegenin kayda değer bir uydu sahibi olabilmesi için (Mars’ın uyduları gibi basit kaya parçalarından bahsetmiyoruz anlayacağınız üzere) öncelikle oluşum aşamasında uydu veya uydu adaylarıyla etkileşim içinde olması, yani birlikte oluşmuş olmaları gerekir. Oluşum aşamasında bu durum gerçekleşmemiş ise, sonradan bir gökcismini yakalayıp kendi uydusu haline getirmesi oldukça güçtür ve bazı şartlara bağlıdır. Bir gezegenin başka bir gökcismini yakalayıp uydusu yapabilmesi için:
• Kütlesinin uydu adayına kıyasla yeterince büyük olması
• Güneş gibi daha büyük gökcisimlerinin kütle çekim alanlarıyla başa çıkabilecek güçte kütleçekim alanına sahip olması
• Eğer kütlesi küçük bir gezegen ise, Güneş’in kütle çekim alanının uzaklık nedeniyle yeterince zayıf olduğu bir mesafede bulunması (Plüton gibi yani).
• Yakalayacağı gökcisminin açısal momentumunun kendisinin açısal momentumundan küçük olması (anlaması zor, biliyorum) gerekir.
Şimdi gelelim Dünya’ya: Dünya, Güneş’e 150 milyon km uzaklıktadır. Ve bildiğiniz gibi, Güneş muazzam kütleçekimi ile tüm gezegenleri kendi çevresinde tutar. Ancak, Dünya’nın kütlesi, kütle çekim alanının Güneş’ten daha baskın olduğu bir “hakimiyet alanı” oluşturmasını da sağlar. Dünya’nın kütle çekiminin Güneş’e baskın geldiği bu alanın boyutları, yarıçapı 1.5 milyon km olan bir küre biçimindedir.
Buradan şunu anlıyoruz ki, eğer Dünya bir gökcismini yakalayıp uydusu yapacak ise, o gökcisminin gezegenimize 1.5 milyon km’den daha yakından geçmesi gerekir. Ancak bu yeterli değil, çünkü gökcisminin Dünya yakınından geçerken gezegenimizin bir şekilde yörüngesine girebilmek için uygun hızda olması gerekiyor. Eğer gökcismi yavaş ise, Dünya’nın üzerine düşer, hızlı ise yanımızdan geçip gider. Bu geçiş hızı (momentumu) ne kadar uzaktan geçtiğine bağlı olarak yörüngeye girebilmesi için değişir. Örneğin 1 milyon km uzaktan geçiyorsa yavaş, 600 bin km uzaktan geçiyorsa biraz daha hızlı olmalıdır. Aksi halde gezegenimizin kütleçekimine yakalanıp yörüngeye giremez.
Dünya yakınında yer alan çoğu gökcisminin (asteroidler, kuyruklu yıldızlar vs) hızı, gezegenimizin kütle çekiminin yakalayabileceğinden çok daha fazladır. Yani, ne kadar yakınımızdan geçerse geçsin Dünya kolay kolay bir gökcismini yakalayıp yörüngesine sokacak kütle çekim gücüne sahip değil.
Öyle ya da böyle bir gökcismi gezegenimizin yörüngesine girdiğinde de bir başka sorunla karşılaşıyoruz: Ay!
Ay, gezegenimize çok yakındır ve yukarıda da söylediğimiz gibi oldukça güçlü bir çekim gücü vardır. Dolayısıyla, Dünya’nın yörüngesine giren gökcismi Ay’ın kütle çekimi ile başetmek durumunda. Şöyle bakalım o zaman:
Ay, gezegenimizin çevresinde, 380 bin km uzakta yaklaşık 29 günde bir dönüyor. Yeni gelmiş taze uydumuz ise 150 bin km uzakta yer alıyor olsun ve 15 günde bir tur tamamlasın. Bu şu anlama gelir; Ay’ın her bir turunda, yeni uydumuz iki tur atacak, yani Dünya, Ay ve Yeni uydumuz Ay’ın her bir turunda 2 kere aynı hizaya gelecekler. Yani, yeni uydumuz üzerinde her ay 2 kere güçlü bir gel-git kuvveti yaşanacak. Bu gelgit kuvvetleri yeni uyduyu dengeyi sağlayabilmesi için zaman içinde ya Ay’a, ya da Dünya’ya yaklaştıracak. Eğer uydumuz bu süre içinde gel-git dengesini sağlayabileceği bir yörüngeye parçalanmadan veya savrulmadan girebildi ise, ne alâ…
Tabi bu sürecin binlerce, hatta milyonlarca yıl alacağını hatırlatalım. Örneğin şu anda böyle “zavallı” bir uydumuz yörüngeye girse ve gökbilimciler “çok durmaz orada” dese, emin olun siz, torunlarınız, onların torunları ve onların torunlarının kuşaklarca sonrasına kadar uydu yerinde kalacaktır. İnsanların, devletlerin veya imparatorlukların ömürleri, bu tarz “kısa süreli” gökbilim olaylarını izlemek için yeterince uzun değildir.
Yeni uydumuz; Ay ve Dünya’dan uzakta bir yörüngeye girmiş ise, biraz daha şanslı olabilir. Örneğin yaklaşık 1 milyon km uzakta yörüngeye girmiş Ay’ın dörtte biri kütlesinde ikinci bir uydu, çok daha az gel-git etkisine maruz kalacağı için daha uzun süreler, hatta belki de milyarlarca yıl boyunca Dünya’nın uydusu olmaya devam eder. Tabi, bu kadar uzaktaki bir uydu yeryüzünde kendisini izleyenler için pek keyifli bir seyir sunmaz. Küçük, ancak dikkatle bakıldığında yuvarlak olduğu anlaşılan, aşırı parlak bir yıldız gibi görünecektir gözümüze.
Sözün özü, yukarıdaki anlatımımızdan anlamış olmalısınız ki, Dünya’nın kalıcı bir ikinci uydusunun olması önümüzdeki süreçte sayısal lotodan üst üste birkaç kere milyonları kapmanız gibi düşük bir ihtimal. Geçmişte belki, Ay’ın ilk oluşum zamanlarında ikinci, hatta üçüncü uydularımız da olmuş olabilir. Ki şu anda bile zaman zaman küçük asteroidler geçici dönemlerde Dünya’nın yörüngesine girip ikinci uydularımız oluyorlar. Ancak onların Dünya ve Ay (ve dahi Güneş) arasındaki gel-git savaşının kurbanı olduklarını artık siz de biliyorsunuz. Arada gezegenimizin kütleçekimine yakalanmış meteor büyüklüğünde uydularımız da olmuş olabilir. Fakat, milyon yıllar içinde onların da nihai kaderi yok olmaktan öte olmamış.
Son olarak; “Ay Dünya’yı yalnızlığa mahkum eden kıskanç bir uydudur” demiş miydik?
Zafer Emecan
Not: İlk olarak 1 Ekim 2015 tarihinde yayınlanan bu yazımız, yeni bilimsel gelişmeler eşliğinde güncellenip geliştirilerek tekrar yayına sunulmuştur.