Credit: NRAO/AUI/NSF; S. Dagnello

Bayanlar baylar ve şirin çocuklar, kemerlerimizi bağladıysak bu kez uzayın derinliklerine gidiyoruz; galaksi dediğimiz, milyarlarca yıldız içeren yerlere. Yani “gökada”lara!

Galaksi; yıldızların, gezegenlerin, kara deliklerin ve biz insanların da içerisinde yaşadığı bölgedir diyebiliriz. Peki, dünyamıza ev sahipliği yapan bu alanlar nasıl oluştu hiç merak ettik mi? Bu yazımızda galaksilerin nasıl oluştuğunu ve galaksilerle ilgili bazı özellikleri konuşacağız. Hazırsak, başlıyoruz!

Kozmik patlamanın ilk dönemlerinde evren madde ile doluydu. Her şeyin temelinde hidrojen ve helyum elementleri vardı. Zamanla gaz kümeleri oluştu ve bu gaz kümeleri çeşitli şekillerde büyümeye başladı. Büyüdükçe yığınlara dönüştüler. Bu yığınlar şu anki gaz yığınları olarak bilinmektedir. Bahsettiğimiz bu yığınların merkez bölgeleri diğer bölgelere nazaran daha yoğun şekilde sıkıştılar. Bu sayede oluşan kütle çekim kuvveti çevrede bulunan gazları da çekti. Böylece galaksiler olduklarından daha hızlı dönmeye başladılar.

NGC 7773 Galaksisi. (Telif: NASA)

 

Galaksilerin bugünkü sarmal şekle gelmesi bu çekim kuvveti ve beraberindeki merkezcil kuvvet etkisiyle gerçekleşmiştir. Bu çekim gücü, küçük bulutları da etkiledi. Bu etkiye bağlı olarak nükleer tepkimeler ve reaksiyonlar meydana geldi. Bu nükleer tepkimelerin etkisiyle her gece gökyüzüne kendi referans noktamızdan baktığımızda gördüğümüz, o çok küçük görünen yıldızlar oluşmuştur.

Bu bahsettiğimiz süreçte elbette yalnızca tek bir galaksi oluşmadı. Trilyonlarca yıldız içeren galaksilerle birlikte, birkaç milyon yıldız içeren galaksiler de oluşmuştur. Galaksilerin nasıl oluştuğuna dair verdiğimiz teoriyi basit ve anlaşılır bir biçimde anlatmaya çalıştık. Biraz da evrendeki galaksi sayısını konuşalım ne dersiniz?

Yaşadığımız evrende, evimizin bulunduğu galaksiye benzer veya ondan çok farklı milyarlarca galaksi vardır. Görme kapasitesi sınırlı olan gözümüz ve sınırlı teknolojimiz bu galaksilerin hepsini göremez. Teknolojik anlamda en güçlü teleskoplarla bile sınırlı sayıda galaksi görebiliriz. Cüce galaksileri de işin içine katarsak, evrende 7-8 trilyon civarında galaksi olduğu tahmin ediliyor ancak astronomlar bu galaksilerin %1’inden çok daha azı üzerinde çalışabiliyorlar.

Andromeda (M31) Galaksisi (Telif: Mehmet Ergün)

 

Galaksilerde şiddetli olayların gerçekleştiği bölgeler galaksilerin merkezleridir. Galaksilerin diğer bölgelerinde bulunan yıldızlara göre merkezindeki yıldızlar burada birbirlerine daha yakındır. Burada aklımıza bir soru geliyor; Dünyamızın ısı ve ışık kaynağı olan Güneş, galaksimizin merkezinde olsaydı ne olurdu? Bingo! İşte dünyanın yaşanabilir olmasını sağlayan bir özellik daha…

Eğer güneş galaksimizin merkezinde olsaydı diğer yıldızlara daha yakın olacağından, güneşe ilave olarak bu yıldızlar da ısı ve ışık verecekti. Dolayısıyla dünya yaşanabilir sıcaklığın üstünde olacaktı (fazla ışık her zaman fayda vermez). Tabii bunun güzel bir yönü de var olabilirdi. Eğer güneş galaksimizin merkezinde olsaydı gökyüzüne baktığımızda çıplak gözle 2.5 milyar yıldızı görebilirdik. İnanılmaz, akıl durduran bir güzelliğe şahit olabilirdik, hem de çıplak gözle. Yaşayabiliyor olsaydık tabii…

Galaksiler Arasındaki Mesafe:

Evrenin genişliyor olduğunu hepimiz biliyoruz. Evren genişledikçe içinde bulunan galaksi kümelerinin arasındaki mesafenin de oranlı bir şekilde artacağını basit bir akıl yürütmeyle tahmin edebiliriz. Galaksi kümeleri de evrende birbirlerinden uzaklaşır. Galaksi kümelerinin birbirlerinden uzaklaşma hızı, megaparsek başına 70.000 km/s olarak hesaplanmıştır. İlerleyen zamanlarda ise hesaplama hassasiyetinde artış olmuş ve uzaklık arttıkça galaksi kümelerinin uzaklaşma hızının da arttığı gözlemlenmiştir.

Hazırlayan: Sultan Kış
Editör: Kemal Cihat Toprakçı

Kaynakça:
İnan, Y. (2003). Bir Patlamanın Sonuçları, Doruk.

Kapak Görseli:
NRAO/AUI/NSF; S. Dagnello