Güneş Sistemimizde yer alan tüm gezegenler, uydular, asteroitler ve diğer Güneş Sistemi cisimlerinin tamamı, Güneş’in ilk doğmuş olduğu dönemde kendi etrafında dönen diskten meydana gelmiştir.

Çok basit bir mantık yürütmek istersek eğer, bu disk içerisinde kendisine yer bulan ve Güneş etrafında disk ile birlikte dönen tüm bu cisimlerin ekvatorlarının yörünge düzlemi ile paralel bir konumda dik bir açı ile dönmeleri gerektiğini düşünebiliriz.

Fakat maalesef durum hiç de öyle değil.

Çünkü durumun bu şekilde olmadığı ile ilgili önümüzde çok büyük (bir hayli büyük) koskocaman iki istisna duruyor. Bunlardan ilki, komşu gezegenimiz Venüs. Venüs gezegeni, Güneş etrafındaki yörünge yönünün tam tersi bir yönde kendi ekseni etrafında dönüyor.

Uranüs’ün dev Keck teleskobuyla kızılötesi dalga boyunda alınmış zaman aralıklı fotoğrafları. Burada da gördüğünüz gibi, gezegen Güneş çevresindeki yörüngesinde ilerlerken adeta bir tekerlek gibi dönmektedir.

 

Bir diğer istisna ise, neredeyse tamamen yan yatmış bir durumda dönen Uranüs gezegeni. Çap olarak Güneş Sistemi’nin üçüncü büyük gezegeni olan Uranüs, 98 derecelik bir eksen eğimine sahiptir ve gezegenin ekseni neredeyse yörünge düzlemine paralel bir konumdadır.

Uranüs, Güneş etrafındaki bir tam turunu Dünya zamanına göre 84,3 yılda tamamlar. Bu süre zarfında gezegenin bir kutup bölgesi 42 yıl boyunca Güneş görür ve hep aydınlık kalır. Arkasından, 42 yıl sürecek bir karanlığa gömülür.

Uranüs’ün bu ilginç durumu ile ilgili akla gelen ilk ve en önemli sebep, oluşumunun ilk dönemlerinde yaşamış olduğu çok büyük bir çarpışma olabilir. Fakat bu noktada da karşımıza bir başka sorun çıkıyor.

Ocak 1986 yılında Voyager 2 uzay sondasının gezegene 18 milyon kilometreden çekmiş olduğu iki Uranüs fotoğrafı. İlk fotoğraf insan gözünün Uranüs’ü bu mesafeden nasıl göreceğini gösterirken diğer fotoğraf yapay renklendirilmiş olarak gezegenin atmosferini, kuzey ve güney fırtına sistemlerini, ekvator kuşağını ve kutup bölgesini gözler önüne seriyor.

 

Uranüs’ün ekvator yörüngesinde dönen uyduları da onun gibi eğik durumdadır. İşte bu durumda, düşünülen bu dev çarpışmanın Uranüs ile birlikte uyduları da devirdiği ihtimali bir hayli güç görünüyor.

2009 yılında Paris Gözlemevi’nden Gwenael Boué ve Jacques Laskar, alternatif bir öneri ile bilim insanlarının karşısına çıktılar:

Henüz ilk yıllarında yeni doğmuş Güneş’in etrafında dönen enkaz diski, kütle çekimsel etki ile henüz embriyo döneminde olan Uranüs’ü bir hayli sarsmış ve onu dönen bir top gibi yalpalatmış olabilir. Gezegenin ilk dönemlerinde kendi kütlesinin % 0,1 i kadar (yani Mars kadar) dev bir uydusu da vardıysa eğer, bu durumda yalpalanmanın şiddetini daha da artırıp gezegenin yan yatmasına neden olmuş olabilir. Bu noktadan sonra, Laskar ve Boué’e sorulacak şu soru gündeme geliyordu: O halde günümüzde bu dev uydu nerede?

Sistemimizdeki gezegenlerin eksen eğimleri ve yörünge düzlemindeki dönüş yönleri. Burada iki gezegen; Venüs ve Uranüs diğerlerinden farklı, radikal dönüş eğimlerine sahiptir.

 

İki kafadar astronoma göre bu uydu “çalındı”. Yani ilkel gezegen oluşum diski ile Uranüs arasındaki sürtünme, gezegenin disk içerisinde tabiri caizse “Göç etmesine” sebep oldu. Göç eden gezegen başka bir dev gezegenin yanına geçti ve o da devasa kütle çekimiyle uyduyu kaptı ve kendi bünyesinde kattı.

Günümüzde astronomi dünyası ve bilim insanları Uranüs’ün bu tuhaf duruşu ile ilgili tam anlamı ile net bir görüş birliği elde edebilmiş durumda değildir. Paris’li iki kafadar astronomun bu görüşü her ne kadar uzak bir ihtimal gibi görünse de, Güneş Sistemi’nin 4 dev gezegeninden biri olan Uranüs’ün neden tek bir tane bile kayda değer büyüklükte uyduya sahip olmadığı şaşırtıcı ve ilginç bir durum olarak karşımızda duruyor (Uranüs’ün en büyük uydusu, yaklaşık 1.500 km çapındaki Titania’dır).

Şu durumda en doğru ve sağlıklı bilgiyi ileri yıllarda bilim insanlarından beklemekten başka bir şansımız bulunmuyor maalesef.

Sinan DUYGULU

https://arxiv.org/pdf/0912.0181v2.pdf