Bursa’da 1396-1400 yılları arasında yapılan Bursa Ulu Camii hakkında uzun zamandır basınımızda bazı haberler yapılıyor. Habere göre Ulu Cami’nin minberinde Güneş Sistemi ve Çift Yıldızların motifleri yer alıyormuş, hatta hatta çift yıldızlar, kuyruklu yıldızlar ve gökadalar da varmış. Haberler ilgimizi çekti ve biz de ele almaya karar verdik. (Haber)

Öncelikle şunu belirtmemiz gerekiyor. Bu minber gerçek anlamıyla muhteşem bir sanat eseridir. Sanat tarihi açısından, Selçuklu oyma sanatından Osmanlı ahşap oymacılığı sanatına geçişin en önemli örneklerinden biri olarak gösterilir.

Hacı Abdülaziz oğlu Mehmed isimli bir sanatkar tarafından yapıldığı bilinen minber (çünkü sanatçı minber üzerine kendi ismini yazmıştır), ceviz ağacındandır ve “kündekâri” dediğimiz yöntemle inşa edilmiştir. Yani, minberin parçaları çivi veya yapıştırma ile değil, birbirine geçip bir arada tutunabilecek biçimde tasarlanmıştır.

ulucamiminberdetay
Caminin muhteşem kündekari minberindeki işlemelerin detaylı görünümü. Bu minber, tarihi olduğu kadar işçiliği ve sanat değeri açısından da eşsizdir. Öyle ki, minberin tek bir panelini bir sanat müzayedesinde satışa çıkarsanız, onlarca milyon dolara alıcı bulması kaçınılmazdır.

Evliya Çelebi bu minberi şöyle anlatır; “Üzerindeki çiçek resimleriyle yazılarını, cihan ressamları toplansa yapamazlar, örneği yoktur”. Bu cümle son derece doğrudur, çünkü Osmanlı’nın daha sonraki dönemlerinde bu kadar ince işlenmiş ve sanat değeri yüksek cami minberlerine son derece nadir rastlanır.

Bu konuyu ele alırken dikkatinizi bilime ve tarihimize verdiğimiz öneme çekmek istiyorum. Konuyu da haberde yazılan yazılar üzerinden ele alacağım. Haberin benzerlerini Google’da “Ulu Camii Güneş Sistemi” tarzında aramalar yaparak bulabilirsiniz. (Bknz.)

  • İddia: Güneş ve etrafında dönen gezegenlerin gerçek uzaklıklarına göre işlendiği tarihi minber, bugün dahi bilim dünyasının görevini net tespit edemediği çift yıldızlar hakkında da ipuçları veriyor. Yüzlerce parça ahşabın çivi kullanılmadan bir araya getirilmesiyle oluşturulan minber göz kamaştırıyor.

Gerçek uzaklıkların orantılı olduğu iddia edilmiş. Öyleyse biz kendi modelimizi oluşturup test edelim bakalım gerçek oranlarla nasıl bir Güneş Sistemi kurabiliyoruz.

Gerçek: Eğer Dünya’yı 1 cm’lik bir daire şeklinde çizseydik, Jüpiter’i 10 cm, Güneş’i 100 cm çizmemiz gerekirdi. (Hesabımız kolaylaşsın diye Dünya’nın yarıçapını 7000km kabul edip hesap yaptık) Bunlar sadece boyutlarının oranları. Şimdi de boyutlar böyle olduğunda aradaki mesafelerin ne olacağına bakalım. Küçültme oranımız 7.000 kilometreyi 1 santimetreye indirgemek. Yani 700.000.000 santimetreyi 1 santimetreye düşürdük. Bu oranla sadece Güneş Dünya arasındaki mesafe olan 150 milyon kilometreyi çizebilmek için yaklaşık 21.500 santimetre, yani 215 metreye ihtiyacımız olurdu. Bu yalnızca Dünya’nın konumu. Jüpiter için ise bu değer 1 kilometreyi buluyor. Yani eğer Dünya’yı 1 cm kabul edip bir gerçek oranlı model yapsaydık, Jüpiter caminin çok dışında bir yerlerde olmalıydı.

Güneş Sistemi’nin gerçek oranlı modelini görmek için şu harika siteyi ziyaret edebilirsiniz: http://joshworth.com/dev/pixelspace/pixelspace_solarsystem.html

Bir diğer kendini bilmezce yapılmış iddia ise “bilim dünyasının bugün dahi görevini net tespit edemediği çift yıldızlar hakkında ipuçları” vermesi. Belli ki bu cümleye kuran kişinin çift yıldızlar hakkında en ufak bir bilgisi yok. Bugün bilim dünyası çift yıldızlar hakkında minbere kazıyabileceğinizden çok daha fazlasını biliyor. Hatta minbere kurşun kalemle yazmaya başlasanız şu anki bilgilerimizi aktarmak için on binlerce minber gerekirdi. Çift yıldızlar öylesine geniş bir alandır ki, sadece bu konuda ansiklopediler dolusu bilgi yer alır. Üstelik astronomi konusunda kolay kolay Türkçe kitap bulunmamasına rağmen bu alanda kendi hocalarımızın dahi kitapları bulunuyor. Kozmik Anafor’da çift yıldızlar hakkında yazdığımız detaylı makaleler de yer alıyor: bkz 1, bkz 2, bkz 3, bkz 4

Çıkarım: İşin ilginç yanı ipuçlar verdiğini söyleyip, ne olduğunun açıklanamaması. Eğer bir şeyin ipucu olduğunu biliyorsanız ne olduğunu da bilirsiniz ya da en kötü ihtimalle bir fikriniz vardır değil mi? Eh nerede bu bilgi öyleyse, neyin ipucu bu bilgi?

ulucamiminberdetay8741
Minberde Güneş Sistemi’nin 9 gezegeni ve Güneş’in sembolize edildiği iddia ediliyor. Ancak, minber üzerinde başka kabartmalar da vardır ve iddiayı ortaya atanlar tarafından görmezden geliniyor.
  • İddia: Ulu Cami’nin minberi, Galileo’nin “Dünya dönüyor” dediği için engizisyon mahkemesince idama mahkum edildiği tarihten tam 230 yıl önce yapıldı. Minberdeki güneş sisteminin planını, Osmanlı’nın ilk şeyhülislamı büyük İslam alimi Molla Fenari Hazretlerinin tasvir edip ustaya verdiği tahmin ediliyor. Bursa’da kendi adını taşıyan semtte medfun bulunan Molla Fenari hazretlerinin el yazması bir astronomi kitabının İngiltere’de olduğu biliniyor.

Gerçek: Galileo idama mahkum edilip ölmemiştir. 1615 yılındaki engizisyon mahkemesinde söylediklerini inkar ederek kendini idam sehpasından kurtarmış, 1632 (230 yıl) yılında ikinci engizisyon mahkemesine çıkarak ömür boyu hapse sonrasında da ev hapsine mahkum edilmiş 1648 yılında da ölmüştür. Kaldı ki konunun Dünya’nın dönmesiyle yakından uzaktan ilgisi yoktur. Gezegenlerin varlığının bilinmesi o kadar eskiye dayanıyor ki tam olarak kim ilk keşfetmiş bunu bile bilmiyoruz. Çünkü Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn çıplak gözle görülebilirler. Dolayısıyla milattan öncelerinden beri bu beş gezegenin varlığı biliniyordu. Çünkü yıldızlara kıyaslandığında çok farklı hareketleri vardı. Gökyüzünde başka bir gezinme hareketi yaptıkları için “gezginler” zamanla da gezegenler denilmiştir.

  • İddia: 1980 yılında Ulu Cami’nin minberindeki Güneş Sistemi’ni ilk fark eden emekli öğretmen Feyzi Ülgü, “Ulu Cami’nin içini dolaşırken minber dikkatimi çekti. Minberi incelemeye başladım. Cuma namazını kıldım, yine gözlemeye başladım. İkindi, akşam ve yatsı namazından sonra da incelemeye devam ettim. Biri yanıma geldi, ‘Camiyi kapatacağız’ dedi. Sanat tarihi öğretmenim bana çok önemli bir tavsiyesi vardı; ‘Geniş yüzeye yapılan ahşap süslemelerde simetri yoksa o yapıda mutlaka mesaj vardır’ derdi.
  • Ben minberin üzerinde inceleme yaparken gördüm ki simetri yok, hemen o öğretmenimin sözü aklıma geldi ve burada ne mesaj var diye araştırmaya başladım. Minberin doğu cephesine baktım. On tane küresel kabartma motifi var, bunlardan bir tanesinin çevresinde boyutları farklı dokuz tane küresel kabartma var. Ben eski bir fen öğretmeniyim, hemen aklıma güneş ve dokuz gezegen geldi. Daha sonra Ulu Cami’ye çok sık gelerek bunları dikkatlice inceledim. Bunları astronomi bilgileriyle karşılaştırdığımda bire bir büyüklük, uzaklık ve yakınlık ölçülerine uygun olarak yerleştirilmiş olduğunu belirledim. Güneş ve dokuz gezegen olduğunu gördüm” dedi.

Bahsedilen minber ve gezegen olduğu varsayılan işlemeler aşağıdaki fotoğrafta yer alıyor. Her ne kadar simetri ile mesaj ilişkisi mantıklı bir yaklaşım olsa da aksi de yanlış değildir. Sanat her zaman homojen veya simetrik olmak zorunda değildir. Ayrıca dikkatlice bakarsanız, işaretliler haricinde de motifler görebilirsiniz. Ancak bu diğer motifler (üstte yakın planlı fotoğrafını verdik) iddia sahipleri tarafından görmezden geliniyor. Yani görünen tamamen bir algıda seçicilik ve veya ilgi çekme amaçlı bir iddia gibi duruyor. Yine de, biz biraz daha bilimsel yaklaşıp neler bulacağımıza bakalım.

minber

Gerçek: Gezegenlerin boyutlarını bilip de sadece bu fotoğrafı gören birisi dahi bunların gerçek oranlar olmadığını anlayacaktır. Kaldı ki hatırlarsanız 10 cm kabul ettiğimiz Jüpiter’in Güneş ile arasındaki mesafe 1 kilometre kadar olmalıydı. Bırakın gerçek bir oran olmasını, daha gezegenler kendi aralarında bile orantılı değil.

Bu fotoğraftaki sıralama tamamen bir hayal gücünün ürünü olmaktan öteye gidemiyor. Ortada Uranüs’ten büyük bir Mars söz konusu, daha ne diyelim? (Gerçekte Uranüs Mars’tan 8 kat daha büyüktür)

Şunu bilmek ve kabul etmek gerekiyor ki; muazzam mesafelerin söz konusu olduğu Güneş Sistemi’ni bir kağıda, bir duvara, bir minbere gerçek uzaklık oranlarıyla işleyemezsiniz. Gezegenlerin büyüklük ve sıralamasını bir şekilde doğru verebilmeniz mümkündür ama, minber üzerine yapılan haberde görüyoruz ki zaten sıralama ve büyüklük oranları da yanlıştır.

Çıplak gözle gökyüzüne baktığımızda Satürn dahil olmak üzere 5 gezegeni görebiliriz. Uranüs ise 6 kadir parlaklığı ile insanoğlunun tam görme sınırına denk geldiği için 1781 yılına kadar keşfedilememiştir ki, bu tarih Galileo’nun ilk olarak Jüpiter’in uydularını gözlediği 1610 yılından 171 yıl sonradır. Teleskopla dahi keşfi bu kadar zaman almıştır. 1846 yılında ise son gezegenimiz olan Neptün keşfedilmiştir. Uranüs’ü keşfeden William Herschel, Neptün’ü keşfedenler ise Galle ile Le Verrier’dir. Plüton ise 1930 yılında Tombaugh tarafından keşfedilmiş, 1990’lı yıllarda ise Plüton gibi onlarca cüce gezegenin var olduğu ortaya çıkmıştır.

Çıkarım: Haberi uyduranlar öyle bir uydurmuşlar ki yazıda yüzyıllar önce bunların bilindiği ile ilgili bir övgüyü söz konusu edip, nasıl olup da bu bilginin gerçekten ortaya çıkmasının yüzyıllar sonra başkaları tarafından olabileceğini açıklama gayreti içerisine girmemişler.

Ayrıca haberde verilenin aksine diğer gezegenler tek bir düzlemdeyken Plüto başka düzlemde değildir. Sadece Plüto’nun yörünge düzleminin eğikliği biraz daha fazladır. Onu cüce gezegen sınıfına yerleştirmemize sebep olan başka faktörler var. (Bknz. Plüton İle Baş Başa)

Gezegenlerin yörünge eğiklikleri (ekliptiğe göre)
Gezegenlerin yörünge eğiklikleri (ekliptiğe göre)
  • İddia: “Bugün dahi bilim dünyasının görevini net tespit edemediği çift yıldızların detaylarını görmek mümkün. Çift yıldızlar galaksiler arasındaki dengeyi sağlayan sistemlerdir” diye konuştu.”

Gerçek: Hangi detayın göründüğünü yine merak etmekle kalıyoruz. Çift yıldızlar hakkında söylenen cümle ise tamamen saçmalık. Bizim Güneş’imizin aksine yıldızların çoğu çiftli sistemler halinde bulunur. Bırakın bunların devasa gökadalar arası etkileşim sağlamasını, çoğunlukla birbirlerini dahi zor etkilerler. Öyle ki çok nadiren birbirlerine yakın olup yapısal olarak etkileşirler.

Ek bir bilgi daha vermemiz gerekiyor. Minberi inşa eden ustaya bilgi verdiği söylenen Molla Fenari‘nin astronomi ile ilgili yazılarında Uranüs, Neptün ve Plüton hakkında hiçbir bilgi bulunmaz. Hatta, bu gezegenlerin varlığının olasılık dahilinde olduğu şüphe kaynaklı olarak dahi belirtilmez.

Sonuç

Varlığı, tarihi, işçiliği ve sanat değeri açısından başlı başına muhteşem bir değer olan Ulu Cami Minberi üzerinde hiçbir biçimde astronomik bir bilgi bulunmaz. Burada yer alan işlemeler Evliya Çelebi’nin de açık biçimde belirttiği gibi “çiçek motifleri“dir. Abartılı ve bazen gerçek üstü anlatımlarıyla ünlü olan Evliya Çelebi dahi “fezadaki seyyareler” ile ilgili tek bir kelime etmemiş iken, kündekâri çiçek desenlerini geçmiş insanların “sır bilgileri” üzerine yormak, tam anlamıyla işgüzarlıktır.

konyaalaeddinminber4
Konya Alaeddin Camii’nin kündekâri minberi. Bursa Ulu Cami’den yaklaşık 100 yıl önce inşa edilmiş olan bu minber, Selçuklu sanatının eşsiz bir örneğidir.

Ancak, Ulu Cami minberine atfedilen bu “gizemler” tek örnek değil. Dünya’nın birçok yerinde insanlar, eski uygarlıkların çizim ve işlemelerinde gökyüzüne ait sırlar saklı olduğunu dile getirmekten uzak durmuyorlar. Antik Mısır, Maya’lar ve İnkalar ile ilgili uydurulan birçok efsane, Piri Reis’in haritası üzerine anlatılan hikayeler de bu gizem sevdasının bir sonucu.

Ayrıca bu konuların ilgi çekiciliğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Piramitler hakkında uzaylı efsaneleri üretilmese, kim gidip çölün ortasındaki kocaman tekdüze bir yapıyı görmek ister? Maya’lar hakkında üretilen efsaneler olmasa, kim dağ başlarındaki tapınakları ziyaret edip milyonlarca dolarlık bir turizm sektörünü besler? Döneminde onlarca benzeri yapılmışken, üzerine efsaneler üretmezseniz kim Piri Reis’in haritasına ilgi gösterir?

Ve; Konya Alaeddin Camii’nin veya Divriği Ulu Camii’nin çok daha nadide sanat örnekleri içeren minberleri dururken, üzerine efsane üretmezseniz kim Bursa Ulu Cami’nin minberini görmeye gider?

Çok daha olağan açıklamalar dururken, olağanüstü açıklamaların peşinde olmak belki daha çekici geliyor olabilir. Ancak, bu geometrik şekillere bir anlam yüklenecekse; bu semboller niçin camiyi inşa ettiren Yıldırım Bayezid’in şehzadeleri, yahut hocaları, veya önemli dini isimleri işaret ediyor olmasın? Üzerinde “Mülk Allah’ındır” yazan bir minberin altındaki kabartmaların Bayezid’in fetihlerini simgelemesi, “bilinmeyen gezegenleri” simgelemesinden çok daha anlamlı olmaz mıydı?

Hazırlayan: Ögetay Kayalı
Düzenleyen: Zafer Emecan