2016 yılında, ortalık insanlık adına “şu an için” imkansız görülen bir meydan okuma ile sarsıldı: Rus milyarder Yuri Milner; vatandaşı Yuri Gagarin’in ilk uzay yolculuğunun yıl dönümünde, en yakınımızdaki yıldız sistemi Alpha Centauri‘ye bir insan ömrü içinde yapılacak yolculuk için 100 milyon dolarlık hibede bulunacağını ilan etti.

Kendisine Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg de maddi olarak destek olacağını belirtiği gibi, yakın zamanda kaybettiğimiz en büyük fizik dehalarından biri olan Stephen Hawking, projenin bir hayal olmadığını, bunu başarabileceğimizi söyledi.

Peki bu proje bize ne vadediyor?

Bir uzay aracını, Güneş ışığı veya daha güçlü yapay ışık kaynakları (lazer) kullanarak uzayda hareket ettirebilmemizin mümkün olduğunu biliyoruz. Bunun daha öncesinde birkaç denemesi yapıldı ve kısmi başarılar elde edilebildi. Yani, ışığı bir geminin yelkenine güç verecek rüzgar olarak kullanabiliyoruz. Kozmik Anafor’da ışık yelkenlilerini ve çalışma prensiplerini şu yazımızda incelemiştik.

448993-yuri-milner-and-stephen-hawking-reuters
Yaşlı ve huysuz dehalar, genellikle bilimsel konularda oldukça tutucu davranır. Ancak, Stephen Hawking 40 yıl içinde Alpha Centauri’ye ulaşabileceğimizden emin.

 

Fakat, teknolojik yetersizliğimizin getirdiği bazı sorunlar var. Güneş ışığının itici etkisinden optimum ölçüde faydalanabilmesi için ışık yelkenlilerinin oldukça büyük boyutlarda inşa edilmesi gerekiyor. Ancak, bu altından kalkılamayacak kadar büyük bir maliyet ve teknolojik meydan okuma demek. Fakat, üzerinde yeterince çalışırsak, daha küçük ışık yelkenlileri yapıp bunları uzak yıldızlara ulaşabilecek kadar hızlandırabilmemiz, “hesaplı biçimde” mümkün.

Proje; bin kadar küçük boyutlu ışık yelkenlisi tasarlayıp, bunları gerek Güneş ışınları, gerekse bizim yapay olarak oluşturacağımız güçlü lazerler ile hızlandırmayı amaçlıyor. Teoride (ve de pratikte) bunu yapabilmemiz şu anki teknolojik düzeyimizle mümkün görülebilir.

Bunu yaparken çok fazla sorunla karşılaşacağımız kesin. Öncelikle uzay araçları gerçekten çok küçük boyutlu olacağından, gerekli olan cihazları bu küçük hacim içine sıkıştırabilmemiz gerekiyor. Neredeyse bir kibrit kutusu büyüklüğündeki alana bilgisayar, kamera, manyetometre, spektograf gibi bilimsel cihazlar, iletişim sistemleri ve tabi ki bir de en az 20 yıl boyunca çalışabilecek güç kaynağı sığdırmak zorundayız.

isik-yelkenlisi-k237
Işık (Güneş) Yelkenleri, sadece ışınım basıncı yoluyla neredeyse hiç yakıt harcamadan çok yüksek hızlara ulaşabilir ve uzak yıldızlara gidebilirler.

 

Tüm bu zorluklara ek olarak, araçların uzun yolculukları sırasında yıldızlararası ortamdaki radyasyon, yüklü parçacıklar ve toz zerrelerinden zarar görmeyecek kadar da sağlam imal edilmesi gerekiyor. Tabi ki, Dünya’dan uzaklaşıp hızlanmaları için üzerlerine uygulayacağımız güçlü lazer ışınından da hasar almayacak kadar dayanıklı olmalılar. Şu an için bunlar, çözülmesi gereken ciddi problemlerden bazıları.

20 yıl içinde bu küçük ışık yelkenlilerini imal edebilirsek, araçları uzaya gönderip lazerler yoluyla hızlandırarak ışık hızının %20’sine (saniyede 60 bin km) ulaştırabilmemiz mümkün olacak. Bu hıza erişen araçların 4.4 ışık yılı (ortalama 40 trilyon km) uzağımızdaki Alpha Centauri’ye ulaşması ise yaklaşık 20 yıl sürecek. Yani, her şey yolunda giderse, 40 yıl sonra bu üçlü yıldız sistemine adım atmış, çevrelerindeki gezegenleri incelemeye başlamış, –varsa– oradaki hayat izlerini arıyor olabileceğiz.

Bunu yapabilir miyiz?

Ortaya konulan hedef gerçekten çok büyük ve bu alanda hiçbir deneyimimiz bulunmuyor. Uzay yolculuklarına başladığımız ilk yıllarda, burnumuzun dibindeki Mars’a gitmek için bile yıllar boyu, çoğu hüsranla sonuçlanan denemeler yapmak zorunda kalmıştık.

Teknolojimizin zirvesini simgeleyen Plüton‘a gönderdiğimiz 400 kilogramlık New Horizons uzay aracının bile 20 yıl boyunca çalışabileceğinden emin değiliz. Dolayısıyla uzayın engin boşluğuna bir başlarına gönderebileceğimiz kibrit kutusu büyüklüğünde araçların 20 yıl boyunca çalışabileceğinden, rotalarından sapmayacaklarından, sağlam kalabileceklerinden de emin olmamızın hiçbir yolu yok.

Ve de, her yıl silahlanmaya trilyonlarca dolar ayıran devletlerin böylesi ucu açık bir projeye para yatıracaklarından da kimse emin olamıyor. Yaşanması çok muhtemel teknolojik güçlükler ise cabası… Yani, “hadi yapalım” dediğimizde, ilk seferde bunu başarabilmemiz oldukça güç.

Alpha Centauri
3 yıldızdan oluşan Alpha Centauri yıldız sisteminin teleskopla alınmış bir görüntüsü (soldaki yıldız).

 

Kişisel olarak, bu projenin önümüzdeki 40 yıl sonunda bizi Alpha Centauri’ye götürmekten uzak bir fikir olduğunu düşünüyorum. İhtimalle başaramayacağız ancak, eğer işe gerçekten girişirsek çok büyük tecrübe kazanacağız. Bunun yanında, insanlığın yıldızlara ulaşabileceğine bu kadar emin olduğu başka bir an da yok insanlık tarihinde. Yani, uçsuz bucaksız uzay boşluğunda bir noktadan farksız olan Güneş Sistemi’nde yaşadığımız bu hapis hayatını bitirme yolunda bir adım sayabiliriz bunu. Başarılı olsun veya olmasın, gerçekten cidden bu işe girişilecek olsun veya olmasın; bu çok büyük bir meydan okuma.

Unutmayın; Dünya’dan ayrılıp uzaya çıkabileceğimizi farkettikten sonra, bunu başarmamız 100 yılımızı aldı. Uzaya çıkabileceğimize emin olan binlerce insanın ömrü, Yuri Gagarin’in uzaya çıktığı günü görmeye yetmedi. Bizim de ömrümüz yetmeyebilir. Yine de, ömür sürecimiz içinde yıldızlara ulaşabildiğimizi görme ihtimalimiz var.

Eğer 2060 yılına kadar hayatta kalabilirseniz, televizyonun, internetin veya o gün hangi iletişim aracı kullanılıyorsa onun başında Alpha Centauri’den gelen ilk haberleri izlerken, bugünü; bu yazıyı hatırlayın… Ve ben de o gün hayatta isem, sizler için bir yazı daha kaleme almaktan mutlu olurum, emin olun.

Zafer Emecan