Amerikan Uzay Ajansı NASA, 13 Nisan 2017 tarihinde düzenlediği bir basın toplantısıyla, Güneş Sistemi’nde Dünya’dan sonra yaşam barındırma potansiyelinin en yüksek olduğu gökcisimlerini duyurdu.
Açıklama, astronomi ile ilgilenenlerin tahmin ettiği üzere Satürn’ün uydusu Enceladus ve Jüpiter’in uydusu Europa‘yı işaret ediyor. Bu her iki uydu da, büyük oranda su buzundan oluşan ve yüzeyi tümüyle buzla kaplı uydular. Ancak, her iki uydunun buz kabuğunun altında bir “tuzlu su okyanusu” olduğu uzun zamandır biliniyordu.
Enceladus
Yaklaşık 500 km’lik çapıyla Satürn’ün oldukça küçük bir uydusu olan Enceladus’un; 2005 yılında Cassini uzay aracı tarafından gerçekleştirilen bir yakın geçiş sırasında, uzaya fışkıran buz yanardağları keşfedildi. Bu da uydunun hala aktif ve hareketli bir durumda olduğuna işaret ediyordu. Bu buz volkanlarından fışkıran “lavlar”, yani sıvı su; yüzeyi kaplayarak kraterleri örtüyor, yeni ve genç bir yüzey oluşturuyor.
Hem bu yakın geçiş sırasında, hem de daha sonrasında Cassini aracının elde ettiği veriler uzun zamandır inceleniyordu. Nihayetinde, uydunun yüzeyinden fışkıran suyun içerisinde azot, karbon ve hidrojen bulunduğunu keşfettik. Bu bileşiklerin varlığı çok önemli, çünkü bildiğimiz türde hayat için karbon ve azot vazgeçilmez bir element. Keşfedilen hidrojen ise çok daha önemli, çünkü Dünyamızın okyanus tabanlarında bulunan hidrotermal bacaların çevresinde “Kemotrof” dediğimiz, hidrojen ve hidrojen bileşiklerinden besin elde eden canlılar yer alıyor.
Okyanus tabanlarında yer alan canlıların yaşayabilmesi için Güneş ışınlarına ihtiyaçları yok. Çünkü hidrotermal bacalardan yayılan ısı enerjisi ve yukarıda bahsettiğimiz gibi hidrojen bileşikleri ve benzeri inorganik maddelerin varlığı yaşayabilmeleri için yeterli. Enceladus’un tuzlu su okyanusunun tabanında da bu şekilde hidrotermal bacaların varlığı kaçınılmaz görünüyor. Zaten, yüzey püskürmelerinde keşfedilen karbon, hidrojen ve azot bileşiklerinin böylesi hidrotermal kaynaklardan çıkıyor olması büyük ihtimal.
Bu veriler elimizde uzun zamandır vardı ancak, bilimin işleyiş şekli kanıtlara dayalıdır. Yani, tüm verileri elde etmeden bir konu hakkında konuştuğunuzda sadece varsayımda bulunmuş olursunuz ve fazla bilimsel değer ifade etmez. Nasa’nın yeni açıklama yapmış olma sebebi, verilerin yeterli düzeye ulaşması ve daha emin konuşmaya izin verebilmesi.
Enceladus’un yüzey altı okyanusunun içinde gelişmiş canlıların var olup olmadığını bilmiyoruz ve bundan emin olabilmemiz mümkün değil. Ancak, elde edilen veriler gösteriyor ki; tek hücreli mikrobik düzeyde de olsa bu uydunun okyanuslarında ve termal bacaların çevresinde yaşam barınma ihtimali oldukça yüksek.
Europa
Jüpiter’in ünlü Galileo uydularından biri olan Europa, 3.100 km’lik çapıyla bizim Ay’ımızdan biraz küçük. Ancak Ay’ın aksine oldukça aktif bir yapıya sahip.
Tüm yüzeyi kalın bir su buzu tabakasıyla örtülü olan Europa’nın altında derinliği 100 km’ye ulaşabilen bir sıvı su katmanı bulunuyor. Hem üstteki kalın buz tabakasının yarattığı basınç, hem de Jüpiter’in yarattığı gel-git etkisiyle ısınan çekirdekten kaynaklı ısı, bu su katmanının sıvı halde kalmasını sağlıyor. Öyle ki, buz katmanının hemen altında su sıcaklığının 0ºC olduğu, daha derine indikçe bu sıcaklığın onlarca dereceye yükseldiği düşünülüyor.
Dünya’daki okyanus diplerinde var olana benzeyen volkanik sıcak su bacalarının Europa okyanusunun diplerinde de var olduğunu düşünmemek için hiçbir neden yok. Dünya’da binlerce metre derinlikteki bu bacaların çevresinde yer alan zengin canlı yaşamı düşünüldüğünde, aynısının Europa’da da olması sürpriz olmayacaktır.
Peki, Güneş’in yaşam kuşağında (Habitable zone) yer almayan Jüpiter’in uydusu Europa’nın buz kabuğu altındaki okyanusta olası bir yaşam nasıl mümkün olabilir?
Gelin küçük bir zihin jimnastiği yapalım…
Kuyruklu yıldızlar ve meteorlar yoluyla yüzeye yağan madde, yüzey çatlaklarından okyanusa sızabilir. Sızıntının olduğu bölgeler aynı zamanda güneş ışığı da alabileceğinden, fotosentez yapan bitkiler bu maddeleri besin olarak değerlendirebilirler. Daha derinlerde yer alan sıcak okyanusta yaşayan canlılar ise, yükselen gel-git yoluyla çatlakların üst kısımlarına ulaşıp, bu bitkilerden faydalanabilir. Böylelikle hayatın devamı için bir besin zinciri oluşabilir.
Böylesi bir besin zincirinin olduğu okyanustaki yaşam oldukça zengin olabilir. Yeryüzü okyanuslarında bildiğimize benzer bir canlılık çeşitliliğinin olmaması için bir neden yok. Ancak, ışığın yokluğu (çatlaklar haricinde) bu canlıların duyularının farklılaşmasına neden olacaktır.
Örneğin, çoğu canlı ışığı algılayacak gözlere sahip olmayabilir. Gözleri var olan canlarının ise, bu duyuları iyice körelmiş hale gelmiş olmalı. Ancak, yarasalardan ve yunuslardan bildiğimiz sese duyarlı organların çok gelişmiş olduğunu düşünebiliriz. Ayrıca, köpekbalıklarında görmüş olduğumuz; canlılardan yayılan elektriksel atımları hissedebilen organlar da birincil duyu olarak olası Europa canlılarında yer alıyor olabilir.
Tüm bu veriler ve hayal gücümüze karşın; Enceladus ve Europa’da var olan canlılığın mikroskobik düzeyin ötesine geçememiş olma ihtimali oldukça yüksek. Hatta, belki de Europa ve Enceladus okyanusları içinde hayatın zerresini barındırmayan boş ve ölü denizlerden ibaret. Bunları şimdilik bilemiyoruz.
Zafer Emecan
En üstteki görsel, Satürn’ün uydusu Enceladus’un olası iç kesitini gösteriyor (Kullanılan tüm fotoğraflar telif: Nasa & JPL)
2015 yılında yayınladığımız bu yazımız, 2017 Nisan ayında yeni veriler eşliğinde güncellenmiştir.