Bugün size Jan Hendrik Schön isimli bir insandan bahsedeceğim.

Schön, alan etkili transistör (Field-Effect Transistor) üzerinde çalışan bir isim. Transistörler, elektronik devrede, baza gelen voltaja göre elektrik akımını iletiyor ya da iletmiyorlar. Bu sayede, devrede anahtar gibi rol oynuyorlar, elektronik devrelerin belkemiğini oluşturuyorlar ve şu anda sizinle iletişim kurmamı sağlıyorlar. Tekerleğin icadı kadar önemli bir icat.

Normalde elektronik devrelerde yarı-iletkenler silisyumdan yapılıyor. Bir silisyum katman üzerine iletken levha yerleştiriliyor, lazerle istenilen yarı-iletkenin “fotoğrafı” kazılıyor, sonra asitle kazınmayan kısım atılıyor ve kalan kısım istenilen yarı-iletkenleri sağlıyor. Sonrasında da bu yarı-iletkenler (transistörler, diyotlar vs.) başka bir işlemle birbirine bağlanıp istenilen devre elde ediliyor. Bu halde bile işlemciler, elektronik aletler, zaten yeteri kadar pratik ve ucuzlar. Ancak bazı sınırları var. Bu sınırlara yavaş yavaş yaklaşıyoruz, mesela artık transistörleri daha küçük yapamamak ve bilgisayarların hızını eskisi kadar arttıramamak gibi…

Jan Hendrik Schön.

Bazı organik malzemeler yarı-iletken olarak kullanılabiliyor. Organik malzemelerin süperiletken [1] veya yarı-iletken [2] olabileceğini öngören teoriler var ve bunlar gözlemlenmişler [3,4]. Ancak, silisyum yarı-iletkenler için çok pratik ve ucuz olduğundan şimdilik silisyumu rafa kaldırmaya gerek yok.

Schön, organik malzemelerle yarı-iletken ve Field Effect Transistor yaptığını öne sürüyor. Deneyi yaptığını iddia ettiği malzeme aluminyum oksit. Temel olarak, ince Al2O3’e elektrik potansiyel verildiğinde yoğunluğunun değiştiğini ve sonuç olarak bazı yoğunluklarda iletken, bazı yoğunluklarda yalıtkan olabildiğini gözlemlediğini söylüyor. Bu, mantıksız bir fikir değil. Hatta önceden söylenen bir teorinin doğrulanması.

Schön’un buluşu çok önemli. Silisyumdan daha pratik bir malzeme bulunduğu ve çok fazla kullanım alanı ile elektronikte bir devrim olacağı anlamına geliyor. Schön, bu buluşlarını, basmak için üzerine binlerce dolar ödediğiniz Nature, Science gibi janjanlı dergilerde basıyor. Öyle ya, aynı buluşu PRL ya da başka bir prestijli dergi bedavaya basınca gazeteler, eş dost konuşmuyor buluşu. Etiket önemli, cool değil PRL. ¯\_(ツ)_/¯

Neyse, 2001’de Schön ortalama 8 günde bir makale basar hale geliyor. Zaten Nature, Science makalelerinin ücretini kurumlar karşılayınca, makalenin on tanesi beş para. Bas basabildiğin kadar. Schön bunlar olurken Bell Labs’de çalışıyor. Otto-Klung-Weberbank Ödülü, sıradışı genç bilimci ödülü gibi ödüller de alıyor. Nobel için kulislerde ismi geçiyor. Eş dost Schön konuşuyor tabi.

Ancak bir sorun var. Schön’ün buluşlarını kimse ama kimse tekrar edemiyor. Schön, “siz yeteneksizsiniz, yapamıyorsunuz, çekemeyen anten taksın” diyor. Elindeki deneyi yaptığı malzemelerin bozulduğu anlaşılıyor. Ayrıca, Schön’un laboratuvar defteri tutmadığı görülüyor (ne var ki bunda allallla)? Lydia Sohn (Princeton, şu anda Berkeley), iki makalede yaptığını iddia ettiği deneylerde farklı sıcaklıklarda aynı gürültü oranı olduğunu fark ediyor. Öyle ya, iki ayrı deneyde tamamen aynı gürültü oranı nasıl olacak? Nature bu olayı Schön’e iletiyor ve Schön yanlışlıkla aynı gürültü oranını gönderdiğini, “iyi niyetle yapılmış bir hata” olduğunu söylüyor. Sonra, Paul McEuen (Cornell) isimli başka bir fizikçi üçüncü bir makalede de aynı gürültü oranını bulduğunu söylüyor.

Bell Labs ve Nature olayı araştırma komisyonu kuruyor. Bir de bakıyorlar ki, Schön’ün bazı makalelerde gönderdiği data aslında aynı! Üç makalede olan sorun, onaltı makaleye çıkıyor. Nature ve Science, bu makaleleri geri çekiyor. Schön’ün sonradan itiraf ettiği üzere, Schön data ile çok ustaca oynamış ve olmayan bu etkiyi olmuş gibi göstermiş. Schön’den madalyaları geri alınıyor ve son olarak doktorası da geri alınıyor [5]. Schön şu anda bir şirkette mühendis olarak çalışıyor ve “motivasyon” konuşmaları ile para kazanmaya devam ediyor. Çalışma arkadaşı Zhenan Bao Stanford’da kürsüsünde çalışmaya devam ediyor.

Akademide dolambaçlı yöntemlerle çok saçma, hatta çoğu zaman olmayan bir buluşu olmuş gibi göstermek mümkün. Mesela, bir keresinde bir psikoloji deneyinde deneklere iki tane perde gösterilmiş ve hangi perde arkasında obje olduğunun bilinmesi istenmiş. Beklersiniz ki, %50 oranında denekler doğru perdeyi bilecek. %53 oranında bilmişler. Yani beklenen oran. Ama, bu çalışmayı medya, bu bilimcilerin de datayı manipüle edip bu doğrultuda göstermesi sonucu “acaba telepatik gücümüz mü var, şok şok şok!!!” diye bastı ve çalışma çok önemli olarak gösterildi. Sonuç olarak bu akademisyenler “medyatik” bir çalışma yaptıkları için kurumlardan destek almaya devam edebildiler. Ne yaparsınız?

Geçtiğimiz yıllarda Nature’da çıkan bir makaleye göre fotonun dalga ve parçacık hali aynı anda gözlenmiş. Bu iddianın nasıl yanlış olduğuna girişmek istemiyorum. Tabi ki böyle bir şey gözlemlenmedi. Ama medyada “ooo guantom sizlere ömür” diye verildi. Makale halen orada çünkü aslında teknik olarak yanlış olan bir şey yok, zaten bilinen bir şeyi çok abartıp, ışığın dalga-parçacığı ile yorumlayıp daha sansasyonel şekilde vermek var [6].

Tıpta yayınlanan çalışmaların sadece çok çok küçük bir oranını başka biri tekrar edebiliyor [7, 8].

Akademisyenlerin üzerinde olan “çok sayıda ve çok şey anlatmayan makale basmak” baskısına, eğer varsa biraz politik güç ekleyince Schön gibi olayları daha da göreceğiz. Artık öyle bir hale geldi ki, makale sayısına, medyada çıkmasına, kurumun etiketine göre akademik çalışma değerlendirilir oldu.

Bu sisteme göre, 2 makale ile doktora bitirmiş Leonard Susskind, senelerdir makale yazmamış olan Peter Higgs, evrenin ivmelenerek genişlediğini, üzerinde 12 yıl calıştıktan sonra gösteren Saul Perlmutter, son derece başarısız akademisyenler.

Yüz tane problem üzerinde çalışacaksanız, bunun 99’u ya yanlış ya da önemsizdir. Ama sonunda bir tane problem çözersiniz ve bir bakmışsınız genel görelilik, mavi LED, simetri kırılması olmuş. Bu politika konusuna da sonra değineyim. Zaten tuğla oldu yazı. Tuğla önemli. Tuğla olmasın hiç bir şey.

Tükenmez kalemin içindeki yay ile oynarken, yayı masa üzerinde titreştirdiğimde masanın diğer tarafından titreşimi hissedebildiğimi fark ettim. Hiii!!! KARA DELİKLERDEKİ HAWKİNG RADYASYONU YAYLA SİMÜLE EDİLEBİLİR!!! Hemen NSF’e para vermeleri için yazayım.

Bilgecan Dede.

Bu yazımız, sitemizde ilk olarak 4 Kasım 2016 tarihinde yayınlanmıştır. 

[1] Little, William A., Superconductivity of organic polymers, J. polym. sci., C Polym. symp. (1967).
http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1002/polc.5070170103/abstract

[2] Kallmann; Pope. “Bulk Conductivity in Organic Crystals”. Nature. (1960)

[3] Bechgaard K., “Superconductivity in a synthetic organic conductor (TMTSF)2PF6,” Journal de Physique Lettres (1980)

[4] Tang; Van Slyke. “Organic Luminescent Diodes”. App.Phys.Lett. 51 (1987)

[5] Doktorayi geri almak yanlis. Bu olay doktorayi aldiktan cok sonra olan bir olay.

[6] http://www.nature.com/articles/ncomms7407

[7] Believe it or not: how much can we rely on published data on potential drug targets?
http://www.nature.com/nrd/journal/v10/n9/full/nrd3439-c1.html

[8] Topic: Challenges in irreproducible research.
http://www.nature.com/news/reproducibility-1.17552

Görsel Telifi: Andreas Gradin