Bugün Güneş Sistemi dışında keşfedebildiğimiz gezegenlerin (exoplanet’lerin) çok büyük kısmı, Jüpiter, Satürn veya Neptün gibi büyük kütleli gaz devi gezegenlerden oluşuyor. Görece daha kolay keşfedildiği için bir yıldızın çevresinde eğer varsa bu tip bir gezegenin, hele ki yıldızına yakın geçiş yapıyorsa “önce” keşfedilmesi zaten normal.

Kaldı ki, bilim insanları, çevresinde böyle bir dev gezegen keşfedilmiş bazı yıldızları yakın takibe aldıklarında, başka gezegenlere de rastlayabiliyorlar. Bugün çoklu gezegen sahibi olduğu düşünülen yıldızlardaki diğer gezegenler böylesi “yakın takip” sonucunda keşfedildi. Fakat takdir edersiniz ki, bu oldukça zor ve uzun uğraş gerektiren bir iş. Teleskobu yıldıza doğrultup, biraz bekleyip “aha gezegen gördüm” diyerek yapılamıyor bu keşifler.

Şöyle örnekleyelim; bir yıldızın çevresindeki gezegeni “yıldızın gezegenden kaynaklanan kütle çekimsel salınımı” yöntemiyle keşfedebilmeniz için, çevresindeki gezegenin en az bir tur atmış olması, yani en az bir tur attığı dönem içinde yıldızın gözlemlenesi şart. Yakın bir gezegen yıldızının çevresinde birkaç gün veya birkaç aylık periyotlarla “hızlı” biçimde döneceği için onu saptamak çok kolay olacaktır.

Fakat, daha uzak bir, mesela güneş benzeri bir yıldızın çevresinde Mars uzaklığında dönen bir gezegen olduğu varsayıldığında iş “uzar”. Çünkü bu gezegenin yıldızı çevresindeki dönüş süresi 1 yıldan fazla olacaktır. Dolayısıyla bu gezegenin keşfi için, o yıldızı “en az” 1 yıl gözlemlemek gerekir. Ek olarak 1 yıl da “emin olmak” için gözlemlenmek zorunda, yani en iyi şartlarda 2 yıl boyunca yıldızı gözlemleyeceksiniz…

Keza, yıldızın ışınımındaki değişim (tutulum düzlemi dünyadan görülebilecek konumdaysa) yöntemiyle yapılacak keşiflerde de durum aynı şekilde uzun dönemli gözlemleri gerektiriyor. Gezegenin her turunda yıldızın önüne geçip ışığını azaltmasını beklemek lazım. Hele ki gezegen yıldızından uzakta ise, güvenli bir keşif birkaç yıl alabiliyor.

Keşfedilen dev gezegenlerin çevrelerindeki uydular konusu ise yaşam arayışları için önem taşıyor. Yıldızının yaşam kuşağında yer alan dev bir gezegende bildiğimiz türde bir yaşamın oluşabilmesi elbette mümkün değil. Çünkü bunlar jüpiter gibi, katı yüzeyleri olmayan gaz devleri.

Gaz Devi
Avatar filmi, bir gaz devi gezegenin çevresinde dolanan uydudaki olası yaşamı konu ediyordu.

 

Bu uydulardan bazıları da “yaşanabilir” niteliklere sahip olabilir. Ki Satürn’ün uydusu Titan, verilebilecek en güzel örneklerden biri. Eğer Satürn güneşe daha yakın bir konumda olsaydı, Titan yeterli güneş ışığı alabilecek, belki de bu sayede üzerinde yaşanılabilir bir yer haline gelebilecekti. Tabi, Güneş’e yakınken atmosferinin uçup gitmemesi için Titan’ın biraz daha büyük kütleye sahip olması gerekecekti. Veya, o gaz devi gezegenin çevresinde Dünya’ya yakın büyüklükte bir uydunun var olması düşünülülebilir. Gaz devi gezegenler, Dünya veya daha büyük kütleli karasal bir gezegeni rahatlıkla uydu olarak barındırabilirler. Böylesi büyük kütleli bir uydu, bir atmosfere rahatlıkla sahip olabilecektir.

Hatta dev gezegenlerin yaygınlığı göz önüne alındığında, dünya dışı yaşamın aslında dünya gibi “tekil” gezegenlerde değil de, daha çok bu tip uydular üzerinde geliştiği varsayılabilir bile. Böyle bir durumda, suyun sıvı halde kalabileceği uzaklıkta yer aldığı sürece, dev gezegenin çevresinde dolaştığı yıldızın büyüklüğü (Güneş’ten büyük olmadığı sürece) önemli olmayacaktır. Bu bir M tipi kırmızı cüce de olabilir, K veya G sınıfı bir yıldız da.

Küçük yıldızlarda yeterli enerji alabilmek için yıldıza fazla yakın olmaktan kaynaklanan “kütleçekim kilidi” (gezegenin sürekli aynı yüzünün yıldıza dönük olması) sorunu da böylece ortadan kalkar. Çünkü uydu gaz devinin çevresinde döneceği için, düzenli gece-gündüz döngüleri yaşanacaktır. Örneğin, Satürn’ün uydusu Titan, gezegenin kütleçekim kilidine kapılmış olsa da, yaklaşık 7’şer dünya günü süren gece-gündüz dönemi yaşar.

Yine, yeterli kütleye ve atmosfere sahip olan bu “yaşanabilir” uydunun, gaz devi gezegenden biraz uzak olması gerekiyor. Çünkü gaz devi gezegenlerin manyetik alanları çok büyüktür ve yakınlarındaki uydulara bol miktarda radyasyon saçarlar. Ancak, uydu yeterince uzaksa (1-2 milyon km kadar), bu radyasyon tehlikesinden korunmuş olur. Yine, Satürn’ün uydusu Titan’ı örnekleyelim bu konuda: Titan, 1.2 milyon km’lik uzaklığı ile Satürn’e hem güvenli bir mesafede yer alır, hem de Satürn’ün manyetik alanının koruması altındadır.

Tabi ki tüm bunlar şimdilik birer varsayım. Henüz Güneş Sistemi dışında hiçbir gezegene ait böylesi bir uyduyu keşfetmemiz mümkün olmadı. Ancak, önümüzdeki yıllarda gözlem teknolojilerimiz ilerledikçe, keşfedebileceğimizden şüphemiz yok.

İleri Okuma:
Yaşanabilir Bölge (Habitable Zone)
Gaz Devi Gezegenler

Hazırlayan: Zafer Emecan