Bilimsel birikimimiz büyüdükçe, disiplinler arası alanları oluşturan sınırların da yok olmasına ihtiyaç duymaktayız. Bunun en güzel örneklerinden biri de Arkeoloji ve Astronomi disiplinlerinin beraber ilerlediği alan; Arkeoastronomi.
Astronomi bilimiyle uğraşabilmek için “gören göz yeter” derler. Bazen gerçekten de yeterlidir. Mesela, Güneş’in ve Ay’ın gök küredeki hareketlerini takip etmek, takımyıldızlarını oluşturmak ve mevsimsel döngülerini belirlemek için, basit bir tahta çubuk haricinde gelişmiş astronomik aletlere ihtiyaç yoktur. Bu sebeple, Astronominin insanlık tarihindeki ilk disiplinlerden biri olması ve eski çağ insanları için önemli olması beklenen bir durumdur. Astronomi Biliminin Doğuşu başlıklı yazımızı buradan okuyabilirsiniz:
Arkeolojide eski çağlarda belirli bir yer ve zaman için, doğa ve çevre koşullarının nasıl olduğunu belirlemek adına her veri çok kıymetlidir. Bu noktada, modern astronomi sayesinde belirli bir yer ve zamanda güneşin, ayın ve yıldızların konumlarını belirlemek, yaşanmış gök olaylarını tespit etmek mümkündür ve bu tespitler bazen arkeolojinin çok işine yarar.
Bugün herkesin ücretsiz kullanabileceği bilgisayar programlarıyla ya da planetaryumlarla, istenilen yerin, istenilen zamana göre gökyüzünü rahatlıkla belirleyebilmekteyiz. Örnek olarak, İrlanda’da 5.000 yıl önce kayalara kazınmış güneş tutulması yani, bilinen kaydedilmiş en eski Güneş tutulması tarihinin MÖ. 30 Kasım 3340 olduğunu bilim insanları, modern astronomi sayesinde, dönemde yaşanmış 92 güneş tutulmasını inceleyerek belirlemişlerdir. Detaylı okuma ve görsel kaynağı için link…
Adıyaman ilindeki Nemrut Dağı zirvesinde, 2000 yıl önce var olmuş Kommagene Krallığı kalıntılarından aslan kabartmasının üzerindeki ay ve yıldız figürleri dikkat çekmektedir ve bu kalıntı “aslanlı horoskop” şeklinde anılmaktadır.
Aslanlı horoskobun boynunda bir hilal kabartması ve vücudunda birçok yıldız kabartmaları vardır. Bu kabartmalarda 8 ışınla ifade edilmiş yıldızlardan farklı olarak, 16 ışınlı üç büyük şekil vardır ve bunların, çıplak gözle rahatlıkla görülüp hareketleri izlenebilen “Jüpiter, Merkür ve Mars” gezegenleri olduğu arkeoastronomlar tarafından belirlenmiştir. Yine modern astronomi teknikleriyle, ayın ve bu 3 gezegenin birbirleriyle yaptığı açılar göz önünde bulundurulmuş, bu gök dizilimine uyan en uygun tarihin M.Ö. 17 Temmuz 98 olduğu hesap edilmiştir.
Son yılların en ilgi çekici arkeolojik alanlarından birisi olan Göbeklitepe tapınağı ise Şanlıurfa ilinde yer almaktadır. MÖ. 9600’lü yıllarda inşasına başlandığı ortaya çıkan tapınağın keşfi ile dinin yerleşik hayattan sonra değil, daha önce de olduğunu kanıtlanmıştır.
Arkeoastronomlar, Göbeklitepe’yi oluşturan dikili taşların birinde bulunan H ve I harflerine benzeyen kabartmaların aşağısında yer alan sembollerin, Güneş ve Ay sembolleri olduğunu düşünmektedirler. Bu figürlerde Ay hilal halinde, Güneş ise merkezinde bir oyukla betimlenmiştir.
Tapınak hakkında çalışan arkeoastronomlar, tapınak dikli taş sayısının 12 olmasından, H’ye benzer figürün Orion (Avcı) takımyıldızına benzemesinden ve benzer astronomik delillerden ürettikleri çeşitli teorileri tartışmaktadırlar.
Gündemde olan teorilerden biri de, Göbeklitepe tapınaklarının “kış aylarının gelişini müjdeleyen” Sirius yıldızının doğumunu kutlamak için inşa edilmiş olabileceği şeklindedir. Bu delillere bakılınca, belki de Göbeklitepe tapınakları ilk dini tapınak ve bir gözlemeviydi… Arkeoastronomi alanındaki gelişmelerle bu soruların cevapları bulunacaktır.
Buşra Özşahin
- Göbeklitepe hakkında ileri okuma için: GÖBEKLİTEPE’NİN SIRRI: KOZMİK EKİNOKS VE KUTSAL EVLİLİK, Özgür Barış Etli, 2015
- https://www.academia.edu/11848734/GÖBEKLİTEPENİN_SIRRI_KOZMİK_EKİNOKS_VE_KUTSAL_EVLİLİK
- En üstteki kapak fotoğrafı: Astronomi bilgileri kullanılarak inşa edilmiş bilinen en eski tapınaklardan biri olan Stonehenge’deki şenliklerden bir görüntü.