Adından da anlaşılabileceği gibi diyerek girmeyeceğiz bu sefer cümleye. Çünkü adı sandığımız şeyden değil, kaşifi Bartholomeus Jan Bart Bok’dan geliyor.

Türkiye dışında “Bok Globule – Bok Küreciği” olarak adlandırılsa da, bizde soyisminin çağrıştırdığı kötü izlenim nedeniyle “Bart Küreleri / Bart Damlacığı” olarak isimlendiriliyor.

Oldukça soğuk (10 Kelvin) olan bu gaz ve toz bulutu küreleri aynı zamanda oldukça yoğun koyu renkli, neredeyse arkasından ışık alamadığımız kürelerdir. Boyutları diğer gaz ve toz bulutu öbekleriyle karşılaştırıldığında oldukça küçük, kütleleri de ortalama 20 Güneş kütlesi kadardır.

Kısacası kendi hallerinde ortamda bulunan yapılardır. Bu küreleri önemli kılan özellik, aslında birer yıldız oluşum bölgesi olmaları. Fakat oldukça yoğun olduklarından arkalarını göremediğimizden bahsetmiştik, öyleyse bu durum kendisi için de geçerli olmalı. Yıldız oluşumu esnasında zaten ortada kuvvetli bir ışık kaynağı yoktur, bir de üstüne bu bulutların oluşturduğu yoğun gaz ortamı gelince, gözlem iyice zorlaşır. Fakat infrared dalgaboyunda yapılan gözlemler bu kürelerin içerisinde yıldız oluşum bölgeleri olduğunu doğruluyor.

IC 2944 nebulası içindeki Bok Küreleri (Telif: VLT / Avrupa Uzay Gözlemevi)

 

Uzayda yer alan gaz kümelerinin yoğunlaşıp yıldız oluşturabilecek öbekler haline gelebilmesi için oldukça soğuk olmaları gerekir. Çünkü, sıcak gaz kütleleri, moleküllerin yüksek enerjisi nedeniyle hareketlidir ve bir araya gelip yoğunlaşmaları oldukça güçtür. Ancak, gazın bu derece soğuk olduğu nebula bölgelerinde gaz ve toz molekülleri kendi kütleçekimleri altında birleşip yoğunlaşarak Bok (Bart) Küreleri oluşturma eğilimi gösterirler.

Bok küreleri hakkında bilgi verirken sual edebileceğimiz aklımıza bazı sorular geliyor. Biz bunların arkasındaki yıldızları ya hiç göremiyoruz ya da çok az görebiliyoruz. Yani ışıkları bir hayli azalıyor. Yıldızların da uzaklıklarını onların ölçülen parlaklıklarına göre bir bağıntıyla hesapladığımızı biliyoruz. Gözlemlediğimiz yıldızlar da gökadamız Samanyolu içerisinde bulunduğuna göre, öyleyse onlar da bir şekilde ortamdaki tozlardan etkilenip ışıklarını kaybediyor olmalı. Peki bu durumda ölçümlerimiz yanlış mı oluyor?

Cevap elbette ki hayır. Yıldızlararası madde olarak adlandırdığımız bu ortamı belirli hesaplamalar yardımıyla formülümüze dahil ediyoruz. Böylelikle aradaki sönümlemeyi de olaya dahil ederek gerçek uzaklık değerlerine ulaşmamız mümkün oluyor.

Ögetay Kayalı