Yaşadığımız Dünya dahil olmak üzere Güneş Sistemimizdeki bütün gezegenler Güneş’in etrafında durmaksızın bir dönüş halindeyken, aynı zamanda kendi eksenleri etrafında da dönmeye milyarlarca yıldır devam ediyor.

Sistemdeki bütün gezegen ve uydulara devasa kütleçekim kuvvetiyle adeta hükmeden Güneş dahi Samanyolu Gökadası’nın etrafında dönüyor. Samanyolu Gökadası, Andromeda Gökadasıyla kütle çekimsel bir bağlantı içerisindeyken, bu gökadalar da Yerel Grup olarak bildiğimiz gökadalar grubu içerisinde, Başak Süperkümesinin kütle çekim kuvvetine boyun eğiyor.

Samanyolu’nun da dahil olduğu yerel galaksi kümemiz. Yerel küme, Samanyolu, Andromeda ve Triangulum gibi üç büyük sarmal gökada ve 40 civarı cüce gökadadan meydana gelmektedir.

 

Bitmedi! Başak Süperkümesi, Laniakea Süper Kümesi adı verilen, 100.000 gökadadan oluşan grubun içerisinde hareketine devam ediyor. Laniakea Süper Kümesinin merkezinde ise Büyük Çekici olarak bilinen devasa bir kütle çekim merkezi daha bulunuyor. Sözün özü, evrende atomaltı parçacıklardan tutun, yüzbinlerce gökada içeren kümelere kadar her şey en başta bir kütle çekim kuvveti sebebiyle devamlı bir “dönüş” halinde.

Hal böyleyken, evrenin kendisinin de döndüğünü düşünmek, kulağa pek de mantıksız gelmiyor değil mi?

İlk bakışta gayet makul görünse de bu tür bir düşüncenin kendi içerisinde büyük çelişkiler barındırdığını farketmek uzun sürmeyecektir. Çünkü evrenin içerisindeki devasa gaz ve toz kütlelerinin devamlı bir dönüş halinde olmalarının sebebi, bu kütlelerin evrenin başlangıcından beridir belli kütle çekimsel alanlarda topaklanıp, evrenimizin fizik yasaları gereği açısal momentumlarını korumaya meyilli olmalarıdır.

Çok daha büyük ölçekteki evrenimizi düşündüğümüzde ise bütün bir evrenin dönüşüne sebep olabilecek fizik yasalarını da tespit etmemiz yahut evrenimiz hakkında elde ettiğimiz verilerden ince eleyip sık dokuyarak yola çıkmamız gerekiyor.

Başak (Virgo) Galaksi Kümesi. (Fotoğraf Telif: Amatör astrofotoğrafçı Rogelio Bernal Andreo)

 

İşte bu nedenle, evrenin dönüşü hakkındaki soruyu cevaplayabilmek için bilim insanlarının, evren hakkında elde edilmiş en eski veriyi incelemeleri gerekiyor. Bu veri ise “Kozmik Mikrodalga Arkaplan Işıması” olarak bildiğimiz, evrenin başlangıcından yalnızca 380.000 yıl ve sonraki durumu hakkında bilgi sağlayan fon radyasyonunun içinde saklı. Evrenin yaşının yaklaşık 13.7 milyar yıl olduğunu düşünürsek, evrenin 380.000 yaş ve sonrasını inceleyebilmemize olanak sağlayan Kozmik Mikrodalga Arkaplan Işıması, bize başta tüm evrenin hareketi olmak üzere, evrenin homojen olup olmadığı hakkında da önemli bilgiler sağlıyor.

Bugüne dek yapılan hesaplamaların söylediğine göre evren, hangi konum ve yönden bakarsanız bakın tamamen eşit bir şekilde yayılmış halde. Hesaplamaların ortaya çıkardığı bu sonuç ise evrenin herhangi bir dönüşe sahip olmadığını söylüyor. Eğer evren herhangi bir yöne doğru yayılmış olsaydı, Kozmik Mikrodalga Arkaplan Işıması sayesinde elde edilmiş haritalarda evrenin farklı eksenlerde farklı hızlarda genişlediği görülmesi gerekirdi ve bu nedenle farklı bölgelerde bambaşka sıcaklıklarla karşılaşabilirdik. Ancak bugün bildiğimiz kadarıyla tüm evrendeki sıcaklık 0.001 ile 2.725 Kelvin arasında değişiyor. (-273.149 ile -270.425 santigrat) Buna göre geniş ölçekten bakıldığında evrenin her yerinde sıcaklığın oldukça tekdüze olduğunu söyleyebiliriz.

2009 ve 2013 yılları arasında elde edilmiş Kozmik Mikrodalga Arkaplan Işıması haritalarını inceleyen bilim insanları evrenin 121.000’de 1 ihtimalle farklı yönlerde farklı hızlarda genişlediğini ortaya koydu. Başka bir deyişle çalışmanın ortaya koyduğuna göre evren 121.000’de 1 ihtimalle dönüyor. Çalışmanın, evrenin dönüşü ve bir yönü olup olmadığı hakkında bugüne dek yapılmış en sıkı sınama olduğunu da eklemekte fayda var. Bu çalışmanın sonuçlarıyla bağlantılı başka bir araştırma ise evrenin %95 ihtimalle homojen olduğunu, yani büyük ölçeklerle bakıldığında evrenin her yerinin “aynı” olduğunu ortaya çıkardı.

Kozmik Mikrodalga Arka Plan Işıması verileriyle elde edilen bu sonuçlar evrenin dönüş halinde olmadığını; homojen, tekdüze ve bu bakımdan belki biraz “sıkıcı” olduğunu gösteriyor olsa da bundan henüz birkaç yüzyıl önce bilim insanlarının dünyanın dönüşü konusunda bile hemfikirsel bir bütünlük halinde olmadıklarını hatırlamamız gerek. Geçmişten bugüne geldiğimiz noktada artık evrenin dönüşü konusunda tartışmaya başlayıp, evrenin tümü hakkında gözümüzün önünde elle tutulur gözlemsel ve matematiksel veriler bulunması bile bilimin baş döndürücü bir hızla geliştiğinin en önemli göstergelerinden bir tanesi.

Kemal Cihat Toprakçı

Kaynaklar ve Referanslar:

1) https://phys.org/news/2016-09-scientists-universe.html
2) https://www.aanda.org/component/article?access=doi&doi=10.1051/0004-6361/201935201
3) https://www.space.com/does-the-universe-rotate.html