Eğer yeterince uzaktan, iyi bir teleskopla bakarsanız, birbirinden milyonlarca ışık yılı uzakta yer alan gökadaların (galaksilerin) bir araya gelmesiyle oluşan galaksi kümeleri üstteki fotoğrafta olduğu gibi yoğun, böylesine sıkışık görünebilir.
Üstte gördüğünüz Abell 1689 isimli bu dev galaksi kümesi, keşfedebildiğimiz en yoğun kümelerden biri olup, bizden yaklaşık 2.4 milyar ışık yılı uzakta yer alıyor. Ön planda üst orta kısımda gördüğünüz dört adet yıldız ise çok yakınımızda, kendi galaksimiz Samanyolu içinde yer alan yıldızlardır, küme ile hiçbir ilgileri yok.
Hubble Uzay Teleskobu ile alınmış görüntüye dikkatle bakarsanız, kümeyi oluşturan yüzlerce gökadanın yarattığı devasa kütle çekimi nedeniyle oluşan “kütle çekim merceği” etkisinin sonuçlarını görebilirsiniz.
Einstein’ın devrimsel ve bir o kadar da spekülasyona açık görelilik teorisi, evrenin düz olmadığını söyler. Bizim uzay boşluğu olarak nitelediğimiz boşluk, maddenin ve karanlık maddenin yarattığı kütle çekim etkisiyle eğri büğrü bir yapıya sahiptir. Bu da şu anlama gelir: Evrende yeterince uzun bir çizgi hiçbir zaman tümüyle düz, doğrusal olamayacak, eğri bir hat izleyecektir. Nedeni ise, evrende kütle çekimin etkisi altında olmayan hemen hemen hiçbir yerin bulunmuyor olması. Siz düz bir çizgi çekmeye çalışırken, uzaklardaki bir galaksi kümesinin veya yıldızın etkisiyle çizginiz eğrilmek zorunda kalacaktır.
Siz bunu farketmeyebilirsiniz, ancak uzaktan bakan bir gözlemci sizin düz sandığınız çizginin eğri olduğunu farkedecektir. Einstein, bu eğri büğrü evren dokusuna “uzay-zaman“ adını veriyor. Dikkat ettiyseniz “eğri uzay” değil, “uzay-zaman” demiş. Çünkü, uzay ve zaman birbiriyle sıkı bir ilişki içindedir. Göreliliğe göre, üç boyutlu evrenimiz aslında zamanın da katılımıyla dört boyutlu bir yapıya sahiptir. Evet, zaman bir boyuttur. Bunu ayrı bir yazıyla ele almamız gerektiği için burada keselim.
Buradan şu sonuca ulaşabiliriz: Biz ne kadar uğraşsak da, yeterince uzun bir mesafe söz konusu ise, evrende düz bir çizgi halinde seyahat etmemiz mümkün değil. Olabildiğince düz gitmek için hızınız çok önemlidir. Eğer yeterince hızlı iseniz, Güneş Sistemi içinde gezegenlerin kütle çekim alanlarını yok sayacak biçimde düz doğrultuda gidebilirsiniz. Çünkü gezegenlerin kütleçekimleri uzay-zamanı çok güçlü biçimde eğip bükemez. Hızınızı artırarak düz doğrultuda hareket etmeniz mümkün olur. Ancak, yıldızlar ve galaksiler söz konusu olduğunda hızınızı ne kadar artırırsanız artırın, bu devasa yapıların muazzam kütle çekimlerinden etkilenirsiniz. Dolayısıyla düz değil, eğri bir doğrultu izlemeye başlarsınız.
Yeterince hızlı olmaktan bahsetmiştik. Evrende en hızlı hareket eden şey ışıktır. Işığı oluşturan fotonlar saniyede 300.000 km hızla ilerlerler ve bu sayede düz bir doğrultuda yol alabilirler. Lise fiziği bize bunu söylüyor: Işık, düz bir doğrultuda yol alır. Peki evrensel ölçekler ve kuvvetler söz konusu olduğunda neler oluyor?
Her ne kadar durgun halde bir kütlesi olmasa da, ışığı oluşturan fotonların hareket halindeyken kinetik enerjileri nedeniyle oluşan ölçülebilir çok küçük bir kütlesi vardır. Daha net bir ifadeyle; hareketli her “şey” enerji taşır. Enerji ise madde, o da eşittir kütle demektir. Yani ışık, uzay boşluğunda yol alırken, kütlesi olmayan kütleli bir cisim gibi davranır. Evet, kütlesi olmayan kütleli bir cisim. İşte astrofizik böylesi güzel tanımlamalar yapmaya sizi mecbur bırakan pek şirin bir bilim dalı.
Neyse, bu da her kütle sahibi cisim gibi, ışığın da kütle çekimden etkilenmesine yol açar. Kütle çekim mercek etkisi, çok büyük kütlelerin arkaplanlarından gelip yoluna devam etmek isteyen ışığı kırıp gerçek bir mercek gibi odaklaması sonucu oluşur.
Evrendeki en büyük kütlesel yapılar galaksilerdir. Galaksiler genellikle 3 ila 10 arası büyük galaksinin bir araya gelmesiyle oluşan küçük kümelerde yer alırlar. Bu küçük galaksi kümeleri diğer küçük galaksi kümeleriyle kütle çekimsel etkileşim halindedirler. Dolayısıyla onlarca, hatta yüzlerce küçük galaksi kümesi geniş ölçeklerde birbirine bağlı “süper küme” dediğimiz oluşumları meydana getirirler. Süper kümeler ise, muazzam kütle çekimleriyle uzay-zamanı başka hiçbir şeyin yapamayacağı kadar güçlü biçimde bükerler.
Uzaktaki bir galaksiden gelen ışık, bir süper kümenin yanından geçerken düz bir yol izleyemez ve kırınıma uğrar. Bunun bize pratik faydası şudur: Bir süper küme, arkasından gelen ışığı dev bir mercek gibi davranarak bize doğru odaklayacaktır. Yani, her süper küme aslında yüz milyonlarca ışık yılı çapında bir mercektir. Bu, insan aklının veya teknolojinin yapabileceğinden çok daha muazzam bir teleskop işlevi görür.
İşte bilim insanlarının “13 milyar yaşında galaksi keşfettik”, “en yaşlı galaksiyi bulduk” gibi zaman zaman yaptığı duyurularda keşfedilen galaksilerin büyük bir çoğunluğu bu kütle çekim mercek etkisi sayesinde oluyor. Bizden onlarca milyar ışık yılı uzaktaki galaksilerin çok soluk ışıkları dev süper kümelerin etkisiyle kırınıma uğrayarak bize odaklanıyor ve dikkatlice baktığımızda bu çok uzak galaksileri “biraz deforme olsalar da” görebiliyoruz.
En üstteki fotoğrafta gördüğünüz ince eğri ipliksi, ışıklı izler, Abell 1689 kümesinden çok daha uzakta, belki de onlarca milyar ışık yılı uzakta yer alan galaksilerin mercek etkisi nedeniyle bize ulaşabilen, deforme olmuş görüntüleridir. Astronomların keşfettiklerini söyledikleri çok uzak gökadaların büyük kısmını bu mercek etkisi olmasaydı, görebilmemiz çok daha zor, hatta imkansız olacaktı.
Zafer Emecan
Bunları da okumalısınız, okumak güzeldir:
Cüce Gezegen Eris ve Uydusu Dysnomia
Eris, Plüton'u gezegenlikten eden K...
Plüton'un Boyutları!
Yukarıdaki fotoğraf Plüto ve uydusu...
Göktaşı Vergisi: Göktaşları Vergiye Tabi Mi?
Karanlık bir gecede gökyüzünü seyre...
Evrenin Yaşı Nasıl Belirleniyor, Evren Kaç yaşında?
Evrenin yaşı, şu anki bilgimizle ya...